İslami Sosyal Çalışmalarda Özgünlük Sorunu – 4 ( Karmaşa )

 

İSLAMİ SOSYAL ÇALIŞMALARDA ÖZGÜNLÜK SORUNU – 4 ( KARMAŞA )
İslami sosyal çalışmalarda özgünlük sorunlarına devam ediyoruz bunlardan birisi de amaçlar ile kurumlar karmaşasıdır. Karmaşadan kastım belli bir düzen dahilinde gittiği sanılan şeylerin özünde bir karmaşa yattığı ve sonucunun nereye gittiğinin kestirilememesidir.Sonuç olarak ucube ve uyumsuz faaliyetler bütünü ortaya çıkmakta , kaliteli , özgün , kalıcı etkiler bırakmamaktadır. Bunun sebebi de hedeflerde çeşitliliğe giderken gerekli yapılanmanın sağlıklı şekilde yapılmaması ve eklemlenme suretiyle bu işlerin yapılabileceğinin sanılmasıdır. Karmaşa halinde özgün çalışmalar çıkmaz.Dünya düzen ve intizam üzerine kuruludur. İslami sosyal çalışmalarda da kurumlar sık sık değişirse , anlayışlar sık sık değişirse , hedefler sık sık değişirse çıkan sonuçta olabildiğince değişmektedir. Değişimler domino etkisiyle daha farklı sonuçlara evrilmektedir.Maalesef özgünlük kaybolmakta sonuçsuz , nefessiz , soluksuz çalışmalar ortaya çıkmaktadır. Bunun göstergesi de yıllardır sayısal anlamda hem gönüllü hem kurumsal anlamda artışlar olmasına rağmen özgünlüğün , özelliğin , kalıcılığın azalmasıdır.
Gençlikten başlayalım , malum eskiden talebe cemiyetleri ile bir takım faaliyetler yürütülmüştür. Gençlerin aktif olduğu , fikri derinliğin , heyecanın ve aksiyonun eksik olmadığı bu yapılanma biçimi çeşitli sebeplerle etkinliğini yitirmiştir. Fakat gençlerin etkinliği sanki kuruma bağlıymış gibi gençler İslami sosyal faaliyetlerin öncüsü ve öznesi iken bu konumlarını kaybetmişler ve çeşitli çalışmalarda obje haline gelmişlerdir.Bu büyük bir enerji , hareket ve heyecan kaybıdır.
Ülkemizde uzun yıllardır İslami sosyal çalışmalarda aktif , özgün ve etkili bir gençlik çalışması bulunmamaktadır. Bunun sebebi nedir ? ,sebebi gençlerin olması gereken pozisyonda ve kurumlarda uzun zamandır olmayışlarıdır. Bir kurumun adının da gençlik olması orayı bir gençlik çalışmasının merkezi haline getirmez hakeza yeniden talebe cemiyetleri ile de aktivasyonun sağlanması da mümkün değildir. O zaman ne yapmak gerekir , gençler sosyal çalışmaların yüzü olacak , dili olacak , eli olacak , kolu olacak , ayağı olacak. Gençlere yönelik faaliyet yapılmasının artık amaç olmaktan çıkması gerekmekte olup insanlığa yönelik faaliyetlerde gençler temsil pozisyonunda yer almalıdır. Bu anlayış değiştirilmelidir yoksa İslami sosyal çalışmalarda zamanla bir taban kalmayacağı gibi nasıl metruk binalarla dolu terk edilmiş köyler kasabalar varsa kurumlarda ileride bu hale gelebilir. Gençlik çalışmalarındaki teşkilatlanma ve anlayış hataları gençlik çalışmalarının özgünlüğünü ve etkisini kaybetmesine sebebiyet vermiştir. Gençler ile yaşlılar kurumlarda yer değiştirmiştir. Gençler edilgen ileri yaş grubu ise etken hale gelmiştir. Bu nedenle bir talebe cemiyeti etkisinde , gücünde , heyecanında , organizasyon becerisinde gençlik yapılanması kalmamıştır.
İslami sosyal çalışmalarda etkin iki kurum vardır , dernekler ve vakıflar. Eski adıyla cemiyet , yeni adıyla dernekler ne iş yapar. Dernek belirli bir amacı gerçekleştirmek için insanların bir araya gelip kurdukları hukuki bir yapıdır. Derneklerin çok sayıda amacı olabilir biz burada İslami sosyal çalışmalardan bahsettiğimiz için bunların görünümüne , gelişimine ve şu anki durumuna bakalım ayrıca gidişat nedir ona ilişkinde birkaç söz söyleyelim.Şimdi buradaki karmaşa had safhadadır.Dernek ile vakıf kurumları bir birine karışmıştır.Bu sebeplerle dernekler , vakıflar , partiler , eğitim kurumları özgünlüklerini yitirmektedir.Kurumlar hangi faaliyet için kurulduklarını ne yapmaları gerektiğini , özlerine inerek çözmek durumundadırlar. Basit bir anlayış farklılığı ile çok şey değişir.Bir yerde faaliyet artırmanın kaliteyi getirmesi mümkün olmayıp aksine karmaşayı getireceği açıktır.

İslami sosyal çalışmalarda kurulan derneklerin genel amacı yaygın halk eğitimidir. Terminoloji olarak irşad hizmetidir de diyebiliriz. İrşad nedir ? Müslümanlara dini vecibelerini hatırlatmak , bu vecibelerini ifaya davet etmek , bu vecibelerin yerine getirilmesi için uygun şartları sağlamak , İslami şuuru canlı tutmak vs şeklinde özetleyebiliriz.yani bu minvalde A’dan Z’ye her türlü çalışma bu kapsama girer.Artık bu yaygın halk eğitimini hangi amaçla ve araçla yapacakları o derneğin kapasitesine ve anlayışına kalmıştır. Şimdi bu çalışmalar lokal düzeyde kalsa herhangi bir sorun olmazdı lakin değişen dünyada iletişim artmış , sınırlar kalkmış , amaçlar hedefler çeşitlenmiş artık dernek anlayışını dönüştürmek , geliştirmek gerektiği anlaşılmıştır. Bu değişim rüzgarları İslami sosyal organizasyonları da etkilemiştir. Kimi kendini yenileyebilmiş kimi ise yenileyememiş ve ilkel halde kalmıştır. Fakat esas sorun yenileyenlerin , değişenlerin gerçek bir değişim ve yenilik yaşayıp yaşayamadığıdır , yapısal sorunların varlığıdır. Meşhur fıkradır , devekuşuna yük taşı demişler ben kuşum demiş e o zaman uç demişler ben deveyim demiş. Yani deve misin ? kuş musun ? İslami sosyal organizasyonlar devekuşuna dönüşmüştür. Bir çok kurum ucube bir yapıya dönüşmüştür. Özgün yapıların zıddı olarak ucube diyorum , acayip anlamında.
Nedir bu ucubelikler ? genel İslami şuur ve eğitim amacında olan kurumların fakir fukaraya yardım işine girmesi , il içinde , ülke çapında hatta uluslar arası çapta çalışmalar yapması. Bakınız bu işin doğrusu bunların vakıf hizmeti olmasıdır , vakıf hizmetleri tüm Müslümanlara herhangi bir şart öne sürmeksizin sürekli yapılır , vakfın kapısı kapalı olmaz. Bir aşevi açarsın fakir fukara yemeğini alır , bir kurban organizasyonu olur fakir fukaraya dağıtılır , kömür dağıtılır , öğrenciye burs dağıtılır vs. Bu gibi faaliyetlerin dernekler üzerinden yürütülmesi ve o dernek ile bağlantılı bir takım iç kriterler belirlenmesi , bu faaliyetlerin o derneğin organizasyonlara da eklemlenmesi , kullanılması çok etik değildir. Bu faaliyetin derneklere eklemlenmesi yerine vakıf çatısı altında devam etmesi gerekir. Vakıf ile derneğin farkı olmalıdır.
Vakıf kurmak gerekirken dernek kurulduğu gibi dernek kurmak gerektiğinde de vakıf kurulmaktadır. Dernekler bir takım fikir organizasyonları şeklinde teşekkül edebilir , filan düşünce derneği , filan amaçlar derneği vb gibi kişiler buralarda oturup kendi aralarında fikri mülahazalar , çalışmalar yapabilirler , bunları topluma iletebilirler. Toplumdaki aksaklıkların giderilmesi , şuurun artması vb amaçlanabilir.Lakin burada da bir ucube anlayış son yıllarda gelişmektedir. İslami anlamda da bu düşünce temelli vakıflar kurulmaktadır. Yasal olarak bir engel olmasa da bu tip konularda İslami anlamda vakıf kurulamaz. Bilmem ne politik , stratejik , araştırma , geliştirme amaçlı vakıflar kurmanın anlamı yoktur bunlar derneklerin amacıdır. Bu tür vakıflar yaygınlaşırsa İslami vakıf anlayışı zedelenir.
Ucubelikler bitmek bilmemektedir genel amaçlı eğitim çalışmaları düzenlemek amaçsa formel eğitim ile yaygın halk eğitimi de birbirine karıştırılmamalıdır. İlmin saygınlığı vardır , bir eğitim merkezi , bir araştırma merkezi bir kütüphane kurulduysa orada amaç eğitimdir , ilimdir. Odaklanılması gereken amacın dışına çıkılmamalıdır. Fakat görünüş öyle mi ; Eğitim merkezinin başındaki şahıslar görüyoruz son yıllarda konferans , konferans gezmekte , tv , tv dolaşmakta.Eğitim harici bir çok konuda görüş ifade etmeler. İlmi amaç gütmemektedirler bu son derece tehlikeli bir gidişat olmuş ülkemizde son yıllarda dini – fıkhi tartışmaların göbeğinde bu ucube anlayışın faaliyetleri sebebiyet vermektedir.
Efendim dernekler bir Kur’an Kursu’na yardım etmek , bir caminin yapım , bakım , onarımı , bir yurt vb inşası gibi sebeplerle de kurulabilir. Lakin buradaki acayiplikte bu dernekler teknik anlamda dernekler olup hedef bir kitlesi yoktur ama zaman şahit oluyoruz , çeşitli açıklamalar , planlar , projeler vs , soluksuz kalacağı açık olan yaygın anlamda faaliyetlere söz konusu yapıların girişimde bulunması amiyane tabirle işgüzarlıktır.
İslami sosyal çalışmalar parti çatısı altında da yürütülebilir. Parti de siyasi amaçlı dernek demektir aslında ama ayrı bir yapılanması vardır ve siyaset için özgülenmiştir. Kurması da o kadar zor değildir. Bu sefer dernek ile parti , vakıf ile parti bir birine karışmaktadır. Siyaset mi yapacaksın , siyasi söylemde bulunacaksan parti kuracaksın veya bir partiye gireceksin. Burada şöyle yanlış bir anlaşılma olmasın bir derneğin ve vakfın siyasi bir yorumlamada bulunmasını kastetmiyoruz. Bir eğitim derneği , eğitim politikaları hakkında yorum yapabilir , belli parti ve siyasetçileri de destekleyebilir vb siyaset ise devlet işlerini yürütme maksadıyla bu işlere talip olmadır , bir dernek veya vakıf hem kurumsal hem de idareci ve üyeleri ile devlet işlerini yürütmeye , düzenlemeye talip oluyorsa siyasi çalışmalarını bu kurumlar ile değil kurumdan bağımsız yapmalıdırlar. Daha açık ifade edeyim siyaset için İslami sosyal organizasyonlarda yer almak bir basamak olmamalıdır onun için mesleki kuruluşlar , işadamı , sanayici vb gibi kurumlar , kültür sanat vb ile kurumlarda yer alabilirsin ama yaygın İslami bir amacı olan kurum ise siyasi amaçta yer alamaz.O zaman yozlaşır , itibarı , heybeti gider.
İslami olan her şey yerli yerinde , kaliteli olmalıdır. Bir yayın yapılacaksa en iyi yayın , bir kitap çıkacaksa en iyi kitap çıkmalıdır. Derneklerin ve vakıfların kitap , dergi , yayın ,tv , radyo , internet sitesi vb gibi işlere girişecekse bu konuda uzmanlaşmış kurumlar kurması gerekmektedir. Falanca derneğin bir programda dağıtılmak üzere broşürden hallice bastırdığı kitapçığın vb dağıtılması gibi faaliyetler kaliteyi ve özgünlüğü düşürmekte , basitliğe ve ucuzluğa meydan vermektedir. İslami yayıncılık son yıllarda hem nitelik olarak gerilemiştir.Sebebi de bu hususa gereken önemin verilmemesi bunu yan bir uğraş gibi görmek ve uzmanlaşmış kuruluşlar kurmamaktır.
Dernekler ve vakıflar ticari kazanç elde edebilirler , ticari kazanç elde etmek için şirketleşebilirlerde bunlar son derece doğal ve makul çalışmalardır. Amma burada din satılmamalıdır.maalesef son yıllarda buradaki yozlaşma istismar maksatlı , dini , uhrevi anlamlar yüklenmiş bir takım malzemeleri pazarlamaya yönelik çalışmalardır.Bu tip çalışmalar güven sorununu devamında getirir.
Bir hususta son derece karmaşık ve uyumsuz çok sayıda amacın ve çalışmanın bir kurumda toplanmasıdır.Bir kişi hem gazeteci , hem doktor , hem avukat , hem çiftçi , hem imam , hem müteahhit hem akademisyen olmaz. Bir taraftan bakıyorsunuz sağlıktan bir çalışma öbür taraftan inşai faaliyetler , geziler , konferanslar derken medya çalışmaları vb bir karmaşa halinde her alanda parça parça faaliyetler devam etmektedir.Önemli olan Hadis-i Şerif’te de belirtildiği üzere çalışmaların az da olsa devamlı olması düsturudur. Bir sene çalış çabala bir faaliyet yap ama seneye yok niye enerji bitti , nefes bitti.Olmaz İslami anlayış bu değildir , faydası yoksa bir işten vazgeçilir yoksa bu düzensizliğin bir vebali olur.

images (8)Söz kıymetlidir , yazı kıymetlidir , eser kıymetlidir , fikir kıymetlidir. Eşref-i mahlukat olan insan kıymetlidir. Sosyal organizasyonlar insan öğüten bir karmaşa çarkı haline gelmemelidir. Bunların sebeplerinden biri de çalışmaları bir birine karıştırmaktır. Topluma hizmet edenlerin kafası , unorganizasyonu karışmamalı ki toplumunda kafası karışmasın , taliplisi çıksın , fayda üretilsin. Domatesi serada , saksıda yetiştirmeye çabalamayalım , bir bahçede yetiştirelim güzel , doğal , faydalı bir domates olsun , yetiştirende , alanda , satanda memnun olsun.24.08.2017
Mehmet Emin Başalp

İslami Sosyal Çalışmalarda Özgünlük Sorunu -3 ( Sünepelik )

IMG_0371

İSLAMİ SOSYAL ÇALIŞMALARDA ÖZGÜNLÜK SORUNLARI – 3 ( SÜNEPELİK )
Yazılarımızda İslami çalışmaların genel gidişatından ziyade tıkanma noktalarından biri olan özgün çalışmalar yürütemememin sebepleri üzerine fikir beyan ediyoruz.
Özgünlük neden önemli lütfen bir düşünelim. Özgün ve orijinal olmayan şeyin yerine sahte , yapay , kopya , taklit olanı gelir.Ondan sonra şikayetçiler başlıyor ağlama ; bu niye böyle , bu niye şöyle , bu gençlik niye heba oldu , Müslümanlar niye duyarsız , ahlakımız bozuldu , maddiyatçı olduk , mala mülke sefaya daldık falan filan diye.Çünkü senin etrafta gördüğün özgünlüğünü kaybetmiş organizasyonlar sahte ve yapay , onlardan sonuç çıkmaz içine aldığı insanı kamil hale getirmez , aleme nizam vermez , derde deva , sadra şifa olmaz.
Özgünlüğümüzü yeniden kazanmalıyız , özgünlüğümüzü kazanmak için özgürlüğümüz kadar mücadele etmeliyiz.
Daha önce İslami sosyal çalışmalarda yaşlı yönetiminden kaynaklı durağanlık ve jenerasyonlar arası kopukluktan bahsettik. Köylüleşme temayülü ile de insanlarla sağlıklı iletişim kurulacak diyaloğun ve metodun geliştirilemediği , ucuzluğun ve basitliğin , gösteriş meraklılığı ve sığ insanlar eliyle yayıldığını anlattık. Bu seferde İslami sosyal çalışmalarda özgünlüğe engel sebeplerden biri olan sünepeliğe değineceğiz.

 
İslami sosyal çalışmaları adeta bir kanser gibi saran sünepeliği ve ayrık otu gibi her yerde biten sünepelerin verdiği zararları anlatacağız.
Konuya bir romanla başlayacağım , çünkü konumuzu hayli ilgilendiren bir roman Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “ Saatleri Ayarlama Enstitüsü . “ Bu romanı tekrar tekrar okumada fayda var birde bu gözle okuyun diyorum , İslami sosyal çalışmalara doluşmuş niteliksiz kişileri , niteliksiz organizasyonları fark edeceksiniz.
Bu romanın baş kahramanlarından Hayri İrdal kendini nasıl tasvir ediyor “Ben insanların en naçizi ve manasızı, karımın, vaktiyle enstitümüzün kurulmasından evvel hakkımda kullandığı dille, en sünepesi……” Hayri İrdal kendinin sünepe olduğundan haberdar amma bu enstitü vasıtasıyla itibar , makam , mevki ve gelirde elde etmiştir. Sünepeler için bulunmaz fırsatlardır bunlar , kendi başına hiç olan , bir gölge olan insanlar ortaoyunumuzdaki üslupla “ evet efendim ,öyledir efendim , münasiptir efendim “ diye diye önemli kişi oluyor , idareci oluyor , ahkam kesiyor , çıkıyor kürsüye hitap ediyor , baş çekiyor , organizasyon kuruyor , analiz yapıyor , yazıyor , çiziyor. Gerisi de bu sünepeleşme akımına kapılıp susarsa işte ortaya özgün değil vasat altı işler çıkıyor. İnsanda yetişmiyor.
Bakınız bugün İslami sosyal çalışmalarda elinden iş , dilinden hikmet beklenecek , ufuk açacak kişilerden ziyade yönetilmeye muhtaç kişiler baş çekmektedir. Bu kişiler güdülmeye , birine yaslanmaya , şunu şöyle yap bunu böyle yap demeye muhtaç kişilerdir. Susar , çekinir , korkar , eleştiremez. Görgüsü , bilgisi , kültürü vasat altıdır. Bu kişiler insiyatif alamazlar , kendi fikirleri olmaz , kimin peşinden gideceğini kestiremez , iki lafı bir araya getiremezler . İç dünyalarında bir heyecanları , bir dünya tasavvurları yoktur , onları harekete geçirecek bir hayalleri , hedefleri , idealleri yoktur. Onlar İstanbul’un fethini düşünemezler onlar obada ki keçilerin , koyunların sütünün sağılması işinde titizlik gösterirler. Bu kişilerin içinde heyecan , şevk , gayret , dava şuuru yoktur çünkü öz ve cevher yoktur. Klişelerin sözcüsüdürler , tekrara düşerler. Her şeyi duruma göre meşrulaştırabilen , ilke ve ahlaki yapısı çelik gibi olmayıp lastik gibi olan omurgasız kişilerdir. Bu kişilerin herhangi bir haksızlık karşısında sesi çıkmaz , bu kişiler Müslümanlar için bir fedakarlıkta bulunmazlar ancak kendi görevleri neyse fedakarlıkları da o kadardır , görev biter iş biter. Kardeşlikleri zayıftır çünkü onu da vazife gibi görürler. Teşkilatçılık adı altında inşa edilen bürokraside emeklilik beklerler ve bu teşkilatlardan da sadra şifa icraatlar çıkmaz.

 

 
Bugün İslami sosyal çalışmaları organize eden binlerce kişi , katılımcı seviyesinde milyonlarca kişi varken ne bir Müslüman dava adamı yetişiyor ne de bu ruh artıyor. Görev alan binlerce kişinin Müslümanları miskinleştirmeye hakkı yok diye düşünüyorum. Miskinleşme derken fikri bir miskinlik ve onun sonucundan bahsediyorum ve icraatta da çekingenlik ile ortaya çıkan sünepelik özgün çalışmalar yapılmasına engel olmaktadır. Bu anlayış , bu atalet hızla yayılıyorken gidişatı durduracak kişiler değil , aksi gelişmeleri durduracak kimselerin varlığı da üzücüdür.

 
Bugün , bir Mehmet Akif , bir Babanzade Naim var mı fikir öne sürecek , bir Necip Fazıl var mı çile çekecek , bir Fethi Gemuhluoğlu var mı adında petrol geçen vakıftan muhabbet saçacak , bir Ali Ulvi Kurucu var mı , yazdığı şiirden peygamber sevgisi akacak , bir Cahit Zarifoğlu var mı , Müslümanların acısından kıvranacak daha çok isim sayılır bunlar zirve isimler fikir adamları yerel ölçekte de belki binlerce kişi vardır bir öğretmen , bir imam bir gönül insanı bir hayırsever bir bekçi bile Müslümanların davasını dava edinmişse , haktan , hakikatten başını kesseler ayrılmamışsa , yalandan , riyadan , gösterişten uzak kalmışsa , mert olmuşsa , adam olmuşsa , yoklukta , varlıkta nice fedakar , gayretkeş çalışmalar yapmışsa İslami sosyal çalışmalar az kişiyle bile çok yol kat etmiştir.

 
Bu hususlar konuşulurda duymuşsunuzdur , rahmetli filan amca şu caminin bu yurdun yapında ne gayretler gösterdi , falan bey zamanında bu çalışmalar için bizi gece gündüz demez arabasıyla getirir götürürdü , o öğretmenin sınıfından kimler yetişmedi ki , o cemiyet zamanında üniversite gibi çalışır , okul gibi çalışırdı , biz o arkadaş grubuyla sabah akşam ilim tahsil ederdik , onlar zamanında şu Müslümanların yardımına koştu vb gibisinden.
Örnek alınacak kişiler bu insanlar değil miydi , bugüne adapte edilmiş hali değil miydi ? Oysa kimi zaman titrine , diplomasına bakılan ama genelde herhangi bir meziyeti olmayan kişilerin kurumsallaşma kültürünü bozmadıkları , teşkilatlanma bürokrasisini aksatmadıkları , küçük hedefleri başarılı yürütmeleri nedeniyle başarılı addedildikleri bir sistemle İslami sosyal çalışmalar ilerlemeye çalışıyor. Maalesef sünepeleşme yaygınlaşıyor.

 
Bugün geçmiş yıllarda yapılanlardan daha ileri derinliğe sahip çalışmaların yapılamamasının sebebi nedir acaba diye düşünmek gerekiyor.Çalışmalar , organizasyonlar , teşkilatlar niye zayıflamıştır.İnsanların sözleri niye hafifleşmiştir.
Çünkü ;

 
Yine bu romandan devam edelim diğer niteliksiz ama icraatçı enstitü müdürü karakter olan Halit Ayarcı ne diyordu romanda “dostumuza kendisine gore bir is bulun… dedi. calismamasi icap eden, ataleti muessese icin faydali bir is… o zaman mesele hallolur. “ gerçekten muazzam tespit ataleti , tembelliği , sünepeliği müesseselerimiz için faydalı olacak insanları seçiyoruz. Malum hareket ve devinim zor idare edilir , problem çıkar . İşler bu anlayışla gittiği için her yer Hayri İrdallar’la dolmuş her kurum neredeyse Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne dönüşmüştür. Basit mevzuların dahi günlerce istişare edilebildiği bir anlayış yerleşmiştir. Onlarda insanları boş işlerle meşgul ederek bu meşguliyetten zaman ve itibar kazanmaktadırlar. Maalesef bu fasit daire ( kısırdöngü ) kırılamamaktadır.

 
Kimse bir şey demese emekli oluncaya kadar evinden işine gidecek birine hasbelkader biri gel sana ihtiyaç var dendiğinde geliyor , şurada şu yapılacak denirse yapıyor , şunu şöyle yap derlerse öyle yapıyor , böyle yap derlerse böyle yapıyorsa ve artık git dendiğinde gidiyorsa buradan özgünlük çıkar mı soruyorum ? Çıkmaz bir garabet çıkar ortaya ancak.
Yine bu romanda bir söz daha vardır “ Şöhret afet olduğu kadar da vesile-i rahmettir “ diye bu anlayışla bu sünepe insanlar grubu bu şöhretten istifade etmek suretiyle toplum içinde saygınlık edinmekte ve kendileri de toplum içinde önemli bir yer edindiklerini düşünmektedirler. İslami sosyal çalışmalar maalesef bu anlayışla kişilerle dolmakta bu anlayışta ise kişiler çalışmaları sürükleyememekte ancak idare etmektedirler.Özgün , orijinal etkili çalışmalar yapılamamaktadır.

 
İslami sosyal çalışmalarda mert insana , sesi gür insana , hakkı haykıracak insana , ahlakı çelik gibi olan insana , dertlenen insana , derdinin , davasının adamı olmuş insana , fikri ve zihni temiz , ahlakı çelikleşmiş , cüceleşmemiş , küçülmemiş , eğilmemiş , bükülmemiş , adam gibi adamlara ihtiyacımız var ki ; oturdukları yerde muhabbet olsun , mutluluk olsun , ilim olsun , irfan olsun , hikmet olsun. Çalışmalara şevk gelsin , heyecan gelsin , moral , motivasyon gelsin.Bu şekilde başarılı ekipler olur başarılı , etkili çalışmalar yapılır. Sahte , yapay , batıl , acemice , köksüz , ruhsuz çalışmalar , fikirler , cereyanlar yok olur. 08.08.2017

Mehmet Emin Başalp

İslami Sosyal Çalışmalarda Özgünlük Sorunu – 2 ( Köylülük )

IMG_0166

İSLAMİ SOSYAL ÇALIŞMALARDA ÖZGÜNLÜK SORUNU – 2 ( KÖYLÜLÜK )
İslami Sosyal çalışmalarda özgünlük sorunu olarak daha önce gerontokrasi yani yaşlı yöneticiler sorunu olduğundan bahsetmiştik. Bu hususa yine kısaca değinerek , STK’ların ve çalışmaların genç jenerasyondan kopuk halde devam etmesinin , çalışmaların özgün olmamasının başlıca sebeplerinden olduğunu tekrar belirtmek gerekiyor.
Bu hususta son yıllarda Avrupa ülkelerinde genç bakanlar görev almaktadır.Yine ülkemizde de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı sayın Fatma Betül Sayan Kaya 1981 doğumlu , Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı sayın Jülide Sarıeroğlu 1979 doğumlu , Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı sayın Berat Albayrak ise 1978 doğumlu olup Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulunda da genç isimler olarak önemli bir temsil kabiliyetine sahiptirler.
Devletlerin , şirketlerin bile benimsediği bu yaş grubu yüksek yöneticiler ile yaş grubu genç yöneticilerin harmanlandığı yönetim sistemi İslami Sosyal Çalışmalarda , STK’lar da pek benimsenmemekte , özgünlük sorunları da giderek bu çalışmalarda artmaktadır.
İslami sosyal çalışmalarda özgünlük sorunlarının çokça sebebi vardır sırayla değineceğiz bunlardan biriside köylülüktür.Tabii burada kişilerin köy kökenli olması , köyde yaşamasını kasdetmiyoruz , köylülüğü falan aşağılamıyoruz sadece sosyolojik anlamında kullanıyoruz köylülüğü.
Köylülük , vizyonsuzluğu , olabildiğince yerelliği , gelişmemeyi , kurabildiği en sağlıklı iletişimin ancak kendine benzeyenlerle olabildiği , yeniliklere kapalı olmayı , çekememezliği , kaba kuvveti , fikri üretimin olmamasını , estetiksizliği , şahsi gösteriş meraklılığını , düşüncesizliği daha sayıca çokça olabilir kapsayan anlayışları ifade eder.
Köyler insanların tabiatla iç içe yaşadığı , iyi bir aile ortamında insanların huzurlu , mutlu şekilde yaşadığı , suç oranlarının son derece düşük olduğu , safiyeti , temizliği temsil ettiği kadar yaşanılan coğrafyanın sınırlı olması , insan sayısının belirli olması nedeniyle yaşamda ve düşüncede sınırlılığı da ifade eder.
Bugün Anadolu’nun fethi sırasında kurulmuş köylerden 1000 yıl öncesi ile 1000 yıl sonrası arasında ne gibi gelişmeler yaşandığına bakıldığında bunun son derece az ve çok yavaş olduğu gözlemlenebilir. Hele sarp bir coğrafyaya da sahipse tarım aletleri bile çok az değişiklik göstermiştir.Çünkü dışarıya açılım olmadıkça ilim , kültür , ticaret gibi alanlarda herhangi bir gelişim olmamaktadır.
Malumunuz nüfusu artan köyler zamanla belde olmuş ve bu beldelerde belediye başkanlığı seçimleri ülkenin en çekişmeli seçimleri olmuştur. Çoğu belde de zamanında bu seçimler nedeniyle kavgalar , küskünlükler yaşanmıştır sebebi insanların diyaloğa kapalı anlayışıdır. Köylerde farklılığa tahammül azdır , çekememezlik fazladır , hatta bir kız alıp verme hadisesinde dahi aileler arasında anlaşmazlık çıksa taraflardan biri göç etmek durumunda bile kalabilir.
Köylerimizde genellikle insanlar kendilerini övmekten hoşlanmakta , basit şeylerle kendilerini ön plana çıkartmaya ve gösterişten hoşlanmaktadırlar.Bu hususta yapılan çalışmayla , beceriyle , başarıyla övgünün değil de tamamen kişisel sebeplerle övgünün yaygınlaşmasına sebebiyet verir. Falan ağa , filan ağa gibi köy eşrafı olarak bahsedilen kişilerin genelde herhangi bir özelliğe sahip olmadığı görülür.
Köylerde yaşam zor olduğu için her türlü maddeden sonuna kadar yararlanılmakta fakat bu tutumluluk zamanla eski şeyleri kullanma alışkanlığına , estetiksizliğe , çirkinliğe sebep olmaktadır.Köylerde estetik ve sanatsal zevkler hayli düşüktür.
Bu sosyolojik davranışlar şehre taşındığında şehir köylü bir anlayışla yapılanır , bir kuruma taşınırsa kurum köylü bir anlayışla idare edilir , sanata taşınırsa zevksiz eserler , mimariye taşınırsa çirkin yapılar , dini anlayışa taşınırsa bağnazlık , kültürel alana taşınırsa sığlık gibi hadiseler yaşanır. Tüm bu hususlar özgünlüğe engeldir.
Bu uzun girizgahtan sonra maksadımız ne olduğu umarım anlaşılmıştır. İslami çalışmalarda bu nasıl yansımaktadır.
İslami sosyal çalışmalarda yaygın çalışma yürütülmesi sırasında söylemde vizyon , misyon , ufuk gibi ideal hedefler görünürken eylemlerinde olabildiğince yerelleşme temayülünün görülmesidir. Dar bir insan kitlesi içerisinde faaliyet yürütülmesi , hitap edilen kitlenin genişleyememesi , belli kesimdeki insanlara hitap edecek dili oluşturamama köylüleşmedir.Çünkü yukarıda belirttik köylüleşme halinde ancak benzerlerle iletişim kurulabilir.İslami sosyal çalışmalar bir bölgede tüm sosyo – ekonomik gruplara , tüm mesleklere , tüm yaş gruplarına ve tüm yaşayanlara hatta tüm insanlığa hitap edemiyorsa yerel kalmaya , yerel dili sahiplenmeye , dar pencereden bakmaya ve kalmaya mahkumdur.Özgün olmayan tekrara düşmüş çalışmaların yinelemeye çalışılmasından başka herhangi bir faaliyette geliştirilemez.
Köylüleşme İslami sosyal çalışmalarda modası geçmiş uygulamaların sahiplenilmesi ile de kendini gösterir.Modası geçmiş çalışmaların ve uygulamaların sahiplenilmesi ise çağ dışı görüntü verilmesine sebebiyet verir. Bu husus çok mu önemlidir denilebilir elbette çok önemlidir çünkü insanların intibasında bu husus önemli yer teşkil etmektedir. İnovasyon denilen şey bir gereklilik üzerine doğmuştur , yenilenmek zorundasınızdır. Hep aynı rutin organizasyonların düzenlenmesi , aynı sözlerin tekrar edilmesi , binaların , eşyaların modernize edilmemesi , kimsenin artık uygulamadığı eğitim sistemlerinin hala uygulanmaya devam etmesi , yönetim anlayışının ilkel şekilde kalması köylüleşmeyi artırır , zihni köreltir. Burada şu ayrımı bilelim bir şeyin eski olması modasının geçtiği anlamına gelmez , insanlar klasik araba sahibi olmak isterler ama modası geçmiş otobüsle kimse yolculuk yapmak istemez. İnsanlar 30 yıllık modası geçmiş takım elbiseyi giymek istemez ama 100 yıllık antika saati takmak isteyebilir.
İslami sosyal çalışmalarda geleneksel sanatlarımızla ilgilenmek modası geçmiş uygulama değildir , internet çağında kitap basılması modası geçmiş çalışma değildir hala saman kağıttan zevksiz bir tasarımla üzerinde şirket logoları bulunan kitap basmak modası geçmişliktir , köylülüktür.Bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
Örnek vermek gerekirse konferans salon kapılarında hala sıra sıra dizilip insanları karşılamaya çalışmak , kapı girişlerinde ve çıkışlarında şeker – lokum tabakları koyulmasından , ballı süt ikramından öte bir ikram geliştirememek , ısrarla uzun açılış konuşmaları yapmak , faaliyet videoları izletmek gibi klişelerden vazgeçmemek köylülük temayülleridir.Oysa insanların kendini daha rahat hissedebileceği , ilgisini çekebilecek materyallerin olduğu konseptler geliştirmek , insanları sıkmamak asıl amaç olsa gerek.
Köylüleşme gösteriş meraklılığıdır dedik buda köylüleşme temayülüne girmiş İslami sosyal çalışmalarda tanıtım ve eğitim görsellerin estetiksiz ve zevksiz bir anlayışa girmesidir. Dikkat çekmesi adına her çalışma yapılan yere logo koymak , logoyu büyütmek , her yere basılı afiş vb asmak. Siyasi partilerin bile artık seçim dönemlerinde her yere bayrak asması hoş görülmemekte , miting alanlarının bile sade olup gelen vatandaşın konforunu artırma yönünde konseptlere dönüştüğünü görmek gerekir.
İslami sosyal çalışmalarda basılan eserlerin içerikten , estetikten yoksun olarak ziyade ucuz reklam kokan bir gösterişe dönüşmesi , zevksiz çizimler , zevksiz döşemeler , son derece karmaşık internet siteleri , insanlara mesajını dikkat çektirerek , beğendirerek değil adeta göstere göstere vermek gibi bir yanlışa düşülmesi zikredilebilir .Samimiyetin gelen gideni anlık kucaklamak , gülmek olmadığı , espri yapmak olmadığını , aslında insanların çalışmalarına , fikirlerine , sorunlarına gerekli değerin verilip anlık ilgilenildiği , geri dönüşün yapıldığı , ciddiye alındığı olduğunu yöneticilerin benimsemesi gerekir. Bütün paydaşlarla , sosyla çalışmayı yapanlarla , hitap edilen kitleyle ünsiyet kurulması gerekir. Köylerde falan ağa filan ağa gibi herhangi bir özelliği olmayan kişilere hiyerarşik üstünlük verilmesi gibi İslami sosyal çalışmalarda da insanları kategorize etmek gibi bir yanlışa düşülmesi , klikleşme gibi yanlışlar sosyal çevreyi daraltmakta , kurutmakta , sığlaştırmaktadır.
İslami sosyal çalışma yürüten kişiler seçilirken sen , ben , bizim oğlan mantığı ile hareket edilmemelidir.Bu tam anlamıyla bir köylülüktür işte köyde adam tarlasını kimle sürmeye gidecek , bağını kimle bozmaya gidecek , akşam kahvede kimle oturacak ancak buralarda sen , ben , bizim oğlan mantığı işler. İslami sosyal çalışmalarda başta sağlam inanç , güzel ahlak , beceri sahibi , ehliyetli , liyakatli ve güvenli kişiler seçilir lakin güvenli kişi mevzusunu sen , ben , bizimoğlan mantığı olarak anlarsan yetenekli , ufuk açan kişilere asla ulaşamaz , etrafında bulunan niteliksiz insanlar elinde heba olan kaynakları izler hatta bu kaynakların heba olmasından dolayı Allah korusun vebal altına girilir.
Fikri üretimin olmaması sığ bir alan oluşturur , denizlerde sığ alanlar bilindiği üzere yüzme bilmeyen kuru kalabalığın adeta suda oynadığı sınırlı yerlerdir.Oysa yüzme bilen iyi yüzücüler her türlü suda yüzerler ve kulaç atar ve açılır. Sığ alana ancak niteliksiz kuru kalabalıklar toplanır ve o sığ alandan daha ileriye de ilerleyemez.Oysa İslami sosyal çalışmaların amacı dünyaya İslamı tanıtmak , Müslümanları dini , kültürel , sosyal alanda gelişimini sağlamak ise sığ alanlar oluşturmak kuru kalabalıkları doldurmak yerine , kalabalıkları ve içerisindeki cevherleri derin sularda dahi yüzebilecek kaliteye sahip şekilde yetiştirmek gerekir.Bu ise ancak iyi bir eğitim , iyi bir eğitimci kadrosu ile planlı ve vizyonlu çalışmalar ile mümkündür.Gelişimin sağlanması için ise yeni fikirlere açık , yenilikçi olmak ve eleştirel bakış açısına tahammüllü olmak gerekir. İslami sosyal çalışmaları yapanlar arasında eleştiri yapanlar uzaklaşmak zorunda kalıyorsa , eleştiriye tahammül yoksa , yeni fikirler uygulanmıyorsa , çalışmalara yeni kişiler gelmiyorsa , çeşitli kişiler arsında rekabetler , küslükler oluşuyorsa orası geniş bir havza olmaktan çıkmış bir köy havzasına dönmüş ve köylüleşmiştir bazen kişiler bu durumun farkında bile olmayabilir ama sonuçlara bakarak beklide bazen dışarıdan bakarak ne hale geldiklerini sorgulamaları gerekir.Tüm bu hususlar özgün çalışmalara engel teşkil eder.Klişe ve sığ çalışmalarla plansız , programsız , derinliksiz çalışmalar yapılır gider.
Bu şudur köyde okunan ezan doğaldır ama eğitimli kişinin okuduğu ezan mükemmeldir.Köy içinde yabancı dil bilmenin herhangi bir artısı yoktur ama İslami sosyal çalışmalarda dünya hedefin varsa yabancı dil bilen kişileri görev alması elzemdir aksi halde köyden farkın yoktur. Yerelliği koruma adına hedeften uzaklaşırsan hedefine ulaşamazsın. Köy içinde her sene ancak kiraz festivali yapabilirsin ama kiraz sempozyumu yapamazsın.İslami sosyal çalışmalarda her sene aynı konseptli piknik yapmak , her sene bir bölgeye ağaç dikmek , her sene aynı kursu açmak kiraz festivali gibi işlerdir bu işlerin daha global olanını daha ilmi olanını daha çok geniş hitap eden olanını insanların yaşam tarzını etkileyebilecek olanını yapmak ise köylülüğü aşmaktır.
Bilindiği üzere köy seyirlik oyunları vardır , düğünlerde vb köyün bu konuda yetenekli üç beş kişisi belki yüzlerce yıldır aynı konseptli basit tiyatral gösteriyi sunar.Bu konsept hiçbir zaman değişmez çünkü orası köydür ama sinema evrensel bir dildir ve o evrensel dille köy seyirlik oyunları konseptli belki yüzlerce sinema filmi çekebilecek imkana , tekniğe ve hikayeye sahip olabilirsin. İnsanımızı İslami sosyal çalışmalarda adeta köy seyirlik oyunları gibi sınırlı çalışmalara değil evrensel metotlarla İslamı anlatacak ve yaşayacak kabiliyete kavuşturmak gerekir.
Sözü uzattık ama tüm bunları İslami çalışmaların dinamizmini , özgünlüğünü koruma adına söylüyorum.Çünkü bu çalışmalar İslam toplumun da dinamizmini gösteren gelişmelerdir. Hedef geçmişte daha yerel ölçekte olabilir bunlar zamanla aşılmıştır fakat yerel ölçekte ve zihniyette kalmak ise bu saatten sonra ileri götürmeyeceği gibi geriye götürür.Zaten son yıllarda bu tür İslami sosyal çalışmaların cazibesini yitirmesi , eleştirilmesi , gençlerin ilgisini kaybetmesi tüm bunların sonuçlarıdır.Bu sonuçlar ağırlaşmadan tedbir alınması gerekmektedir.01.08.2017

Mehmet Emin Başalp