FERAHLATAN ŞİİRLER

Murat Menteş’in “Şeyhim Beni Işınla “ adlı bir şiiri vardır.Ayrıca bestelenmiş ve güzelde seslendirilmiştir, kayıtları dinlenebilir.

O şiirde “tasavvuf strese iyi geliyor bence.” der. Şiirin sonu da şu dizeyle bitiyordu.

“şeyhim 14 milyar yıl ne çabuk geçti
yaş kırk oldu kırklara karışamadım
ben defterden sildim ölümsüzlüğü
şeyhim kainata alışamadım.”

Kainata insanoğlunun alışması mümkün değil çünkü zaten burada geçici olmak üzere yaratılmış.Tabii tasavvuf strese iyi geliyor da diyor şair, kabul edersin etmezsin o senin bileceğin bir şey de tasavvuf gerçekten stresimizin yükseldiği şu karantina günlerinde iyi gelebilir.

Tasavvuf neşvesine sahip şairlerimizden dizeler paylaşmayı düşünüyorum o zaman daha iyi anlaşılacaktır.Çünkü bu dinginlik veya sekinette diyebiliriz  insanlara Allah’ın bir lutfudur. Sonra bir çabanın  bir tefekkürün bir sığınmanın sonucudur.Öyle kelimeleri yan yana dizmekle oluşuvermez.Bu güzel dizeler insanı ferahlatır.

 

İnsan dua ile ferahlar.

Feyzi Halıcı’nın “Dua” şiirinin bir kıtası şöyledir.

Bir uhrevi his var mı ki dünyada
Bulunsun tadı bir ulvi duada
Ne güzel Allahı getirmek, yâda
Mavi gecelerin seher vaktinde…

Duanın tadını bilmeyen duaya laf söyleme hadsizliğini gösterir.Sıkıntılı bir zaman olsun yahut olmasın Allah’a sığınacağız ve O’ndan isteyeceğiz.Ucuz pozitivist zırvalıklarla dine ve inanca karşı güya mantıklı şekilde söylenmeye kalkan sözler aklın ve nefsin kibrinden başka bir şey değildir.Bilim en aciz şeydir.Kuvvet ve Kudret sahibi olan ise Allah’tır.

 

Sığınmada bir ferahlamadır.

Merhum Cahit Zarifoğlu Bey’de şöyle diyordu.

Allahım
Peygamber efendimiz
Hangi şerlerden sığındıysa sana
Upuzak tut benden de onları

Allahım
Yol boyunca
Tarih boyunca
Başıboş bırakma bizi

Peygamber Efendimiz Allah’a şöyle sığınırdı “Allah’ım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzâm  illetinden ve (her türlü) kötü hastalıklardan sana sığınırım.”

 

Ölümden sonraya inanmakta ferahlatır.

Koca Yunus ise bize her daim şiirleriyle öğüt vermektedir ve bugünde veriyor.

“Ölümden ne korkarsın , korkma ebedi varsın “ diyor. Korkmamak için inanmak gerekiyor sonra Allaha sığınmak gerekiyor çünkü biz O’nun rahmetine muhtacız.

Sabır insanı sıkmaz sabırda ferahlatır.

Necip Fazıl Kısakürek ise ;

Sabır, incecik sırat;
Murat içinde murat.
Sabır Hakk’a tevekkül.
Sabır Hakk’a itimat.

Allah’a tevekkül edeceğiz çünkü bu salgınla gelen , hastalıklar , ölümler , ekonomik zorluklar , sıkıntı ve belalar ancak Allah’a tevekkül etmekle yani sabırla geçer.Allah’a tevekkülümüz yok mu ? haşa var.Allah’a itimadımız yok mu ? haşa var.

Ümitte ferahlatır.

Genç yaşta vefat eden arkadaşımın babası Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden şair Zemçi Çetinkaya’da bir şiirinde,

Bahar gelir bahar elbet
Mamur olur bu har elbet
Gece nice karanlıksa
Akıbeti nehar elbet

Nehar günün ışıması demektir bu bahar başlangıcında bu sıkıntılar geldi ama sonu inşallah hayır olacaktır çünkü gönlümüzü ferah tutmak durumundayız.Çünki ümitsizlik yoktur.

Gönlümüzü kalbimizi ferahlatacak şeyler yapmak durumundayız.

Evet bu günleri sekinet içinde bulunursak daha kolay atlatırız.Güzel şeyler okumalıyız güzel şeyler duymalıyız.

Onun için Hayati İnanç Bey “ Güzel söz kalbe şifadır “ diyor. Yazımız şifayab olsun strese iyi gelsin.Siz yinede tasavvufi eserleri bir okuyun mutasavvıfları bir araştırın. Gönlünüz bir ferahlasın bir Kuddusi Baba Divanı, bir Salih Baba Divanı iyi gelir. 27.03.2020

 

Mehmet Emin Başalp

 

 

Zaman Ne Gösterecek

hilal

Yeni tip korona virüsü nedeniyle alınan tedbirler kapsamında hayatımızda değişiklikler oluyor.Tabii burada işin acı tarafı bu hastalıktan vefat edenlerin sayıları açıklanması, başta aileleri olmak üzere herkese başsağlığı diliyorum.Şu an hastanelerde tedavi olanlara Allah en kısa zamanda şifalar versin.Sağlık personelimize ve tüm destek sağlayıcılara Allah güç kuvvet versin.

Salgın hastalık sebebiyle kısa sürede önceden görmemiş olduğumuz bir çok şeyi gördüğümüz gibi yaşamaya da başladık.

Çin’de ki salgının İran’a sıçramasıyla artık tehlikenin geldiği seziliyordu ve karantina ifadeleri duyuldukça hukukçu olmama rağmen hiç okumadığım Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nu okumuştum. Dili biraz ağır olan bu kanun ile esasında pekte kolay bir süreç geçmeyeceği açıktı ve anlaşılır bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkması gerektiğini Facebook’ta yazmıştım.Nitekim günlerdir bir çok genelge çıkmakta.

Tabii bu günlerde daha sonra örneklere girecek bir çok uygulamaya, dini ve hukuki içtihada sebebiyet verdi.

Gördüğüm kadarıyla bazılarını paylaşacağım.

Mescid-i Haram’da hastalık tehlikesiyle tavafın durduğunu gördük.

Camilerde cemaatle namaza kılınmasına ara verildiğini gördük , Cuma namazı kılınmayacak hallere salgın hastalık tehlikesi de etkilendi. Genelde ilmihal kitaplarına bakıldığında kişinin kendi hasta olma durumu örnek verildiği halde salgın tehlikesi veya salgın korkusu gibi açıkça bir sebep yazmıyordu.Hatta latife olsun diye ülkemizde Cuma namazı için sıkça tartışılan ve kabak tadı veren tartışmaya binaen Türkiye “ Dar’ül Tedbirdir “  dedim.

Havalar gerçi soğuk gitmekle beraber açık havada namaz kılınıp kılınamayacağı veya camilerimizi artık bu tip tehditlere karşı dizayn etme öneri ve çalışmaları ilerde artabilir , camilere bodrum kat ilave etmek yerine teras katları inşa edebilseydik belki farklı uygulamalar görülebilirdi.

Salgın hastalık nedeniyle vefat halinde yıkama , kefenleme ve defin yönünde de tedbirli davranılacağı şeklinde normal zamanda istisnai özellik taşıyan fetvalar daha bilinir hale geldi.

Salgın hastalık tehlikesi sebebiyle yaklaşan ramazan ayında kimler oruç tutmalı kimler tutmamalı tartışması ile bayram ziyaretleri vb tartışmalı olacak gibi Allah’tan teravih namazı evlerde kılınabilmektedir.

Haccın bu sene ifa edilip edilmeyeceği de belirsiz bir konu olup bu sene için herhalde diğer ülkelerden ve Suudi Arabistan vatandaşlarından hacı kabul edilemeyebilir.Tedbirli şekilde Arafat’ta ve Mescid-i Haram’da az sayıda izinli kişi hac farizasını yerine getirebilir böyle bir ihtimal hayli yüksek görünüyor.

Sosyal anlamda kültürümüzde dini örfi nitelik taşıyan uygulamalarda sekteye uğradı.Bunların başında toplu şekilde kandil gecelerinin ihyası idi fakat oda tedbirler gereği icra edilemedi.

Dini konuşmalar ve bilgilendirmeler dijital platformlar kullanılmak üzere devam ettirilmeye çalışılıyor.

Tasavvufi grupların topluca icra ettikleri kendilerine has zikir ve ayinleri de bu süreçte son buldu.Tefekkür , dua , tevbe ve istiğfara bireysel şekilde devam edilmesi tavsiye ediliyor hatta ben bu süreci “Uzlet Ya Hu “ diye isimlendirdim.

Yahya Kemal Beyatlı Düşünce adlı şiirinde “ Ülfet belalı şey ,fakat uzlet sıkıntılı “ der.Şu dönemde hem ülfet hem uzlet sıkıntılı oluyor, ülfet hastalıktan uzlet bilinçsizlik ve alışkanlıklarımızdan.

Uzlet ihtiyari değil zorunlu olunca bu uzletimizi hayra ve ruhi gelişime dönüştürmek zorundayız.Çünkü manevi durumumuz güçlü olmadan bedenimiz güçlü olamaz.Uzlet zamanı bilhassa duaya önem vermek gerekir.Kur’an-ı Kerim’i , Hadis-i Şerifler’i , Şifa-i Şerif’i devamlı okuyalım.Uzletin faydası şudur insan günahtan uzak durur.

Çoğumuz diyebilir ki zina etmiyoruz , içkimiz yok , faiz yemeyiz vb tamam öyledir lakin eğlence ve boş zamanla vakit geçiriyorduk.Bugün her türlü sinemasından , kafeteryalara her türlü mekan kapalı maç dahi izlenmiyor o zaman evlerde de aralıksız film ,dizi ve müzik dinlemeyle Müslümanlar  vaktini geçiremez , evde de dursak bunlar makul ölçüde olmalıdır.Gerçekten bu süre bir fırsattır , ibadet için , tefekkür için , okuma için. Gelin biraz kendimizi dinleyelim.

Bu konuyu burada bırakarak hukuki içtihatlara gelirsek duruşmaların tarafların mazeretli sayılarak ertelenmesine karar verildi böyle bir şeyi meslek hayatımda ben ilk defa gördüm sanırım 99 depreminde bu tür bir ertelemeler olmuştur diye hatırlıyorum.

Ayrıca İcra takipleri de bir süreliğine ertelendi. Bu ertelemeler ile oluşacak bir çok hukuki durum ve örnek olacak.Mesela bu süreçte ölenlerin alacağından tut , mal kaçırmalar vb gibi.

Salgın tehlikesi nedeniyle iş sözleşmesinin feshi , hastalık nedeniyle ölenler iş kazası mı , salgın nedeniyle işi bozulanlar açısından bunlar mücbir sebep mi ? gibi gibi gibi

Bu süreçte ülke geneli adli süreler in işlemesinin duracağını düşünüyorum.Böyle bir durum hukuk kitaplarında örnek olarak bile yoktu çıkarsa görmüş olacağız hatta geçmişe yönelik bile olacağı söyleniyor.

Ayrıca infaz yasasında da değişiklikle cezaevlerinden tahliyeler olacak bakalım bunların sonuçları da ilerleyen süreçlerde göreceğiz.

Bir başka konu sosyal yaşam , parklar kapatıldı , toplu yapılan hiçbir faaliyet yok , sokaklar boş, gezen insanlar ise sokakta maskeyle geziyor , 65 yaşın üstündekilerin sokağa çıkması yasak ama ülkede kimi mizahi kimi trajikomik vakalar yaşanıyor.Gerçekten de kim derdi Çin’de yarasa yiyen birinin bulaştırdığı virüs bizim yaşlımızın parktaki bankını söktürecek diye.

Spor salonları kapalı evlerde spor yapmaya çalışan kişiler var.Evde ekmek yapmaya çalışan kişiler var.Kuaförler kapalı olduğundan son yıllarda artan sakal koyma sonucu sakallarını kesecek insanlar var yahut evde traş olmayı deneyecekler.Mesela ben bu süreçte evde traş makinem olmadığı için sakalımı kestim.

Bu süreçte tek yapılan alışveriş marketlerden gıda gibi duruyor markete gittiğimde kendimi bunalmış şekilde tedirgin tedirgin gezerken buldum bu acayip bir halet-i ruhiye insan korka korka yaptığı işlerden hep distopik filmler izlerken yaşadığı duyguları yaşıyor.

İnsanlarda kaygı ve korkunun artması ile psikolojik vakalarda da artış yaşanabilir.Tabii insanların sosyal hayattan çekilmesi ile suç azalmış olabilir , toplumsal çekişme kavga gürültü azaldı.Toplumda belli bir dinginlik ve nezaket artışı gözlemleniyor.

Yaşlı ve evden çıkamayanlar için gönüllü destek toplumda duyarlılığın  artması açısından sevindirici.Bu salgından sonra ben evlilik oranlarının artacağı , boşanmaların azalacağı , nüfus artışının yaşanacağı , insanların daha fazla çocuk sahibi olması gerektiği gibi düşünceler içinde olacağını düşünüyorum.Bunlar hangi oranlarda olur istatistiki veriler ortaya koyacak.

Tabii bu evde kalma ile dijital yayınlara rağbet arttı , sosyal medyadan kaçmamız gereken diyen insanlar yeniden sosyal medyaya sardı.Bu sistemler üzerinden , yayın , seminer , konser vb arttı.Tabii ki Whatsaap grupları belki tarihinin en yoğun dönemini yaşıyor analizin binlercesi var dünkü dahi unutuluyor yenisi piyasaya düşüyor hızlıca tüketiliyor.

Bu süreçte oldukça önemli iddialar bu gruplarda yazılıp çiziliyor , sosyal medyada dolaşıyor.Tamam dünyayı dizayn etmek isteyen küresel güçler olabilir , insanlara biyolojik savaşlar yapılabilir ama bunların yeri bizlerin whatsaap grupları değil herhalde daha etkili yetkili kişiler bu iddiaları ciddiye almalı.

Hayatımda bir kere bile mikroskoptan bakmayan bir insan olarak mutasyondan tut virüs bilmemnesine kadar konuşamam ama konuşuyoruz bu şekilde bir çok insan görüyoruz bu bilgileri ben doğru yanlış olarak  değerlendiremem tabii ki ciddi uzman ve hekimlere güvenmekten başka çaremiz yok.

Zaman ne gösterecek bilinmez. Atalarımız der ki Allah beterinden saklasın. Haa onun için bugün sabah kalktık , işe geldik , evde yiyeceğimiz var mı , hasta değil miyiz ,Allah’a sonsuz şükredelim.Şu an nimet içerisindeyiz demektir. Fazlaca tedirgin olmanın , korkmanın , ümitsizliğe düşmenin inancımızda yeri yoktur. Beterin beteri vardır dedikleri gibi Allah kaldıramayacağımız yükler yüklemesin ağır imtihanlarla imtihan etmesin.Şükreden , teslim olan kullardan olalım , şikayetçi olmayalım , lanet okumayalım , kahretmeyelim.

Sahâbeden Abdullah bin Abbâs (r.a.) anlatıyor:  Bir gün Peygamber (s.a.v.)’in terkisinde bulunuyordum. O zaman henüz on yaşındaydım. Bana şunları söyledi:

 

“Delikanlı¸ gel sana bazı güzel sözler öğreteyim. ‘Allah’ın emirlerini gözet ki¸ Allah da seni gözetip korusun. Allah’ı hatırından çıkarma ki¸ O’nu her muhtaç olduğunda karşında göresin. Bir şey isteyeceksen¸ sadece Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen¸ yalnızca Allah’tan dile. Şunu iyi bil ki¸ bütün insanlar sana faydalı olmak için bir araya gelseler¸ sana Allah’ın takdir ettiğinden başka bir fayda veremezler. Yine bütün insanlar sana zarar vermek için toplansalar¸ sana Allah’ın takdir ettiğinden başka zarar veremezler. Çünkü kaderi yazan kalemler kaldırılmış¸ sahîfelerin mürekkebi kurumuştur. Yani varlık kanunlarını belirleyen ilâhî kurallar ezelden belirlenmiş ve değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.

 

Allah yar ve yardımcımız olsun.Fiili dua tedbirlerimiz ve dualarımız ile bu süreçte gelip geçecek inşaallah inancım odur ki müslümanların lehine dünyada gelişmeler olacak ben öyle inanıyorum.23.03.2020

Mehmet Emin Başalp

 

DUA VE TEDBİR GÜNLERİ

dua resmi

Değerli Okuyucular herkesin malumu olduğu şeyleri paylaşacağım ama yeniden hatırlamak gerekir . Korona virüsü kaynaklı hastalıklar nedeniyle  fiili dualarımız yani aldığımız tedbirler yanında Cenab-ı Allah’a yalvarmaya gayret edeceğiz ve Kuran okumayı , Hadis-i şerif okumayı ,dua , evrad ve ezkarı ihmal etmeyeceğiz.

Dua müminin silahıdır.

Kuran-ı Kerim’i mutlaka okuyacağız , Hadis-i Şerifleri okuyacağız , Fatiha suresini ,Yasin Suresini okuyacağız.Okumayı bilmiyorsak dinleyip amin diyeceğiz.Şu mübarek günler duaların çokça makbul olduğu günlerdir.

Dualarımızı Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimizin dualarından seçmeliyiz.Pek çok dua bulunmakta olup teberrüken bazılarını belirteceğim.

Hud Suresi 47.Ayet-i Kerim’de “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” buyurulmuştur.

Kehf Suresi 10.Ayet-i Kerime’de “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.” buyurulmuştur.

Enbiya Suresi 87.Ayet-i Kerim’e de Yunus Aleyhisselam’ın balığın karnında kalınca yalvardığı dua herkesçe malumdur. Mealen “Senden başka hiçbir ilâh yoktur, seni (noksanlıklardan) tenzih ederim, doğrusu ben (bu hareketimle) kendine zulmedenlerden oldum.”   Bu duanın orjinalini yani “ Lailahe İlla ente sübhaneke inni küntü minezzalimin “  bugünlerde devamlı tekrar edelim , okuyalım.

Bugünlerde yine herkesin ezberinde olan “ Hasbiyallahu Lailahe İllahu aleyhe tevekkeltü ve Hüve Rabbül arşil azim “ duasını mealen “Allah bana yeter, O’ndan başka ilâh yoktur, O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın Rabbidir.”  duasını çokça okuyalım.

Bu süreçte kaynak eser olarak İmam Nevevi Hazretler’nin “El Ezkar” adlı Peygamberimizin dilinden dualar ve zikirlerin yer aldığı kitabı okunabilir.

Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi’nin derlediği Evrad-ı Şerif ve Server Yayınlarından çıkan yeni versiyonu Dua kitabıda okunabilir.İçerisinde Ayet ve sahih Hadislerin yer aldığı kitap okuma kolaylığı da içermektedir.

Yine Mahmud Sami Ramazanoğlu Hocaefendi’nin Dualar ve Zikirler kitabı okunabilir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dualar kitabı okunabilir.

Bu süreçte sahih olmayan kitaplara ve asılsız eserlere ve sosyal medyada sıkça rastlanılan asılsız bilgilere ilgi gösterilmemelidir.Duaların kaynağının Ayet-i Kerime’ler ve Hadis-i Şerif’ler olmasına gayret edilmelidir.Onun harici İslam dünyasında otorite kabul edilen alimlerin ve herkesçe kabul edilen veli kulların tavsiyelerine uyulur.

İslam dünyasında bir gelenek vardır.İslam dünyasının çok ünlü bir kitabı olan Kadı İyaz tarafından kaleme alınan ve Şifa-ı Şerif olarak bilinen Hadis-i Şerif’leri içeren ve Peygamberimize muhabbete vesile olması için yazılan kitapta hastalık , salgın hastalık , savaş tehlikesi gibi zamanlarda İslam dünyasının her yerinde devamlı okunur. Çok faydaları olduğu alimlerce ifade edilmektedir. Yine bu günlerde ehil bir Hadis alimi Prof.Dr.Yaşar Kandemir’in tercüme ettiği Şifa-ı Şerif’te her gün mümkün mertebe okunmalıdır.

Duaya sığınacağız.Duayı sadece bela ve musibetler için değil tüm insanların hidayeti için yapacağız.Manevi hastalıklarımız için yapacağız.Ahir ve akıbetimiz yapacağız.Esas yurdumuz ahirettir.Bu dünya bir imtihan ve hazırlanma yeridir.Allah’tan kolaylık isteyeceğiz , iman kuvveti isteyeceğiz.Allah dualarımızı kabul etsin , Allah bizlere merhamet etsin.Allah bizleri imandan ayırmasın çünkü dönüş ancak O’nadır.20.03.2020

 

Mehmet Emin Başalp

 

Hastalıklar , Yaşanmışlıklar , Kayıtlar

virüsCorona virüsü ile ilgili ilk haberler çıktığında Çin taraflarından çıkacak hastalıklarda tedirgin olmamak gerektiğini söylemiştim ama yayılan bir hastalık oldu.Gerçi virüs dünyaya yayılsa da sert tedbirler alan Çin bunca nüfusuna rağmen hastalığı önleme konusunda başarılı sayılabilir.

Tabii bu sefer hastalık , gelişmişlikleriyle övünen ama hastalık tarihleri de hayli korkunç olan Avrupa’ya sıçradı.Avrupa ve hastalık denilince işin içine geçmişin kayıtları girer ,  edebiyat girer , sinema girer çünkü genelde bu tip şeyleri duydukça kafamızda canlanan bunlardır.

Tabii Türk Edebiyatında da hastalık konusu hayli işlenmiştir. Belki yazımız biraz oradan biraz buradan olacak ama hafızamda yer alan konuları yazıya geçireceğim , özel bir araştırma yapacak konumda maalesef değiliz.

Konuya geçmeden evvela hastalık denilince Kuran-ı Kerim’de Eyyub Aleyhisselam akla gelir.Detaylı kıssalar vardır ama Kuran-ı Kerim’de onun hastalık ve diğer yaşadığı musibetlere sabredenlerden olduğu vurgulanır ve nihayetinde Rabbimiz Eyyub’a şifa vermiştir.

Biz şifanın Allah’tan olduğuna inanırız. Ayeti Kerimede de “ Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur “  buyrulmaktadır.  Bizim medeniyetimiz şifa medeniyetidir , hasta ve hastalıktan korku türeten , ilahi ceza olarak gören bir medeniyet değildir.

Hastalık denilince tabii yaşça bizden büyüklerin daha fazla tecrübesinin olacağı muhakkaktır.Tedavi imkanlarının bu kadar olmadığı dönemlerde veremden ölenler , sıtma nöbeti geçirenler sıklıkla nesilden nesile  aktarılır.Aile geçmişlerine meraklı olanlar açısından az çok bunlara benzer vakalar vardır.Savaş ve askerlik zamanlarında yaygın bit salgınları da vardır.gerçi bu tecrübeyi onlarda kısa bir gözlemle panik olmamaları şeklinde gördük.

Rahmetli anneannem büyük dedelerinden veli olarak  bilinen birinin  orduda bit salgını vesilesiyle duaya çağrıldığı ve duası sonrası bitlerin bir çaputa toplandığını bu şekilde bir kerametinin izhar olduğunu anlatırdı.

Dedemle memleketimiz Doğanbey mezarlığını gezerken dedesinin mezarının etrafını gösterirdi ve gerçekten orada bulunanların vefat tarihleri 1938 yılıydı , o yıllarda galiba köyümüzde bir salgın hastalık olmuş ve günde üç dört mezar kazdıkları oluyormuş diye anlatmıştı.

Yine dedemin dayısının oğlu ile ilgili verem rahatsızlığı nedeniyle Heybeliada Sanatoryumu’na yatırıldığı ve orada genç yaşta vefat ettiği , acı ve ağrıdan duramadığı şeklinde hatıraları vardı.

Bu tarz şeylere meraklı olduğum için bu anekdotları tutmayı severim. İşte kendi kısa tarihimizde bile verem , sıtma , bit , kolera gibi salgın hastalıklardan vefat edenlerin olduğuna dair hikayeler mutlaka vardır.İnsanoğlu bulaşıcı hastalıklarla her dönem karşılaşıyor ve belki hayatlarında acı izler bırakarak bu hastalıklarda bir şekilde gelip geçiyordu.

Bu hastalıklar destanlara , ağıtlara , şiirlere , türkülere , masallara bizde yansımış olup batı edebiyatında da roman , tiyatro ve daha sonra sinemaya yansıdı.

Mesela bir Konya türküsünde ;

“Eczanenin şişeleri parlıyor
Cerrah da gelmiş yarelerim bağlıyor
Garip anam baş ucumda ağlıyor

Söyle doktor söyle ölecek miyim
Ölmeden sılamı görecek miyim “ şeklindeki mısralar hayli hüzünlüdür.

Yine Meşhur şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları adlı şiirinde ;

“garibim namıma kerem diyorlar
aslımı el almış harem diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış‘ım ben “ diye biri han duvarlarına not yazıyordu.

Vak’a Halkalı Zira: at Mektebi’ nde geçmişti”

– Bence Doktor, onu siz soyarak dinleyiniz;
Hastalık çünkü değil öyle ehemmiyetsiz.
Sade bir nezle-i sadriyyemi illet? Nerede?
Çocuğun hali fenalaştı son günlerde,
Ameliyata çıkarken sınıf on gün evvel,
Bu da gelmez mi? Dedim ‘Kim dedi, oğlum sana gel?
Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan;
Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.’ şeklinde başlayan oldukça güçlü tasvirlerle bezeli Mehmet Akif Ersoy’un Hasta şiiri.

Reşat Nuri Güntekin’in , Refik Halid Karay’ın yazılarında hastalık , sefalet , karantina gibi çokça yazı bulursunuz.Gerçi hastalık denilince bu konuda zirve yazılar herhalde Peyami Safa’ya aittir. Yine dünya edebiyatında da Dostoyevski başı çeker.Kan kusan verem hastalarından ağır melankoliden dolayı bu tarz kitapları okumayan kişiler bile vardır.

Hangi kitabıydı hatırlayamadım ama Memduh Şevket Esendal’ındı galiba , vapurda kamara çok kalabalık olunca üç işret meraklısı kamarada hapşırmaya başlıyorlar sonra herkes çıkıyor kapıya İspanyol gribi vardır yazıyorlar içerde üçü yolculuk boyunca içiyorlar yahu bu memleket ne safmış demek Enver , Talat ve Cemal bu halkı ne kolay kandırmış diye de konuşuyorlar , İspanyol gribi gibi dünyada çok can almış bir konunun edebiyatımızda bir yansıması hatırımda kalmıştı.

Velhasıl Üçüncü Murad hasta yatağında “Bimarım ( hastayım ) Ey ecel bu gece bekle yanım al , derdim ziyade olmadan ey yar canım al “ şarkısını söyletirken vefat ediyordu.

Dünya tarihinde ise veba sanırım hem öldürücülüğü hem de bulaşıcılığı konusunda korkulan bir hastalık olmuştur.

Geçen yaz kabrini ziyaret ettiğim önemli İslam alimlerinden İmam Birgivi veba salgını ile vefat etmişti. Yine o yıllara yakın tarihlerde vefat eden türbesinin kapısında o ünlü “ Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge , Ne açar kimse kapum bad-ı sabadan gayrı “ yazan ünlü divan şairi Fuzuli’de bir veba salgınında ölmüştü. Veba ve karantina denilince ise Hz.Ömer Efendimiz’in Şam’da bulunan veba salgını nedeniyle şehre girmediği ve geri döndüğü , Ey Ömer Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun diyenlere , Allah’ın kaderinden  yine Allah’ın kaderine kaçıyorum sözünü pek çoğumuzun aklına gelir.

Fakat veba denilince Avrupa’da kara ölüm olarak anılan veba salgını akla gelir.Kilise otoritesini de sarsan bu veba salgını hastalığı günahkar kullar için ceza olarak yorumlayan kilisenin hastalığın herkese bulaşması ile  bazı şeyleri açıklamakta yetersiz kalmasıydı.O dönemde de veba Avrupa’yı yine pislikleri nedeniyle daha fazla etkiliyordu.Bu veba konusunda ilginç sahneler yine ünlü yönetmen İngmar Bergman’ın Yedinci Mühür filminde görülebilir.

Türk sinemasında ise her üzülenin ve acı çekenin kısa sürede mendile ağzından kan gelmesiyle görülen hastalığı veremdi.Bir süre sonra bu husus alaya alınmaya başlayınca hastalık hususu gündemden düşmüştü fakat yakın zamanda Yılmaz Erdoğan’ın Kelebeğin Rüyası adlı film veremli iki şairimizi beyaz perdeye aktarmıştı.

Kültürümüzde evliya menakıplarında da hastalara yardım konusu yer alır bilhassa bulaşıcı bir hastalık olan cüzamlılara yardım eden tekkeler vardır.Yine Nakşi büyüklerinden Ubeydullah Ahrar Hazretleri’nin hastalara yardım etmekle bu makama erdiği ifade edilir.

Korona virüsünün yaşandığı şu günlerde ise geçmişten farklı olarak iletişim çağının en ileri olduğu zamanları yaşıyoruz.İnternet vasıtasıyla dünyanın öbür ucunda olan bilgiler doğru yanlış hızlı şekilde yayılabiliyor.

Hastalık nedeniyle panik üretilebildiği kadar mizahta üretiliyor. Whatsaap gruplarında insanlar bir çok konuyu hatta bilmedikleri halde detaylarıyla değerlendirebiliyor. Twitter ve facebook gibi sosyal medya mecraları artık corona virüsü kaynaklı yazılar ile dolu ve artık modern dünyanın kayıtları da buralar.

Tabii ki , Kabe’nin tedbir nedeniyle tavafa kapatılması ve boş hali bir anda beni de hüzne sevketmişti fakat gerekli bir durumdu. Esasında ibret nedeniyle hüzünlenmiştik Allah elimizden imkanları aldığında bazı hadiseler daha acı şekilde yaşanır.

Bugünde Türkiye’de camilerde cemaatle namaz kılınmasına ve Cuma namazı kılınmasına tedbir gereği ara verildi.Buda doğru bir karar ama insan hayatında bu tip şeyleri yaşadığında karmakarışık bir halet-i ruhiyeye sahip oluyor ve sarsılıyor.

Bazı işletmeler geçici olarak kapanıyor mesela bir süredir gitmediğim spor salonu da geçici olarak kapandı mesela bu bizi artık evde ve açık havada spor yapmaya yöneltecek , yaşam tarzlarımızı değiştirmek durumunda kalacağız.

Sultan Abdülhamit dönemine redingot devri denirdi o giysinin yaygın olmasına bende bu siyasi döneme nargile devri diyordum ama sanırım oda bir süre uzak durulacak bir alışkanlık olacak.

Duruşmalar erteleniyor. Umuma açık işletmeler geçici olarak kapatılıyor.Sokakta maskeli kişiler görebiliyoruz. El yıkayan insan sayısının arttığı gözlemleniyor. Odalarımız kolonya kokuyor.

Esnaf ve tüccar ticaretin etkilenmesinden tedirgin oluyor.Bir çok değişiklik ve tedbir kiminin farkındayız kiminin değiliz , Allah ahir ve akıbetimizi hayretsin.

Tüm bu tedbirler inşaallah geçici olsun , hastalığın yayılması bir an önce dursun ve insanlarımız güvenle yaşamaya devam etsin ,işlerine gitsinler ve topluca ibadet edebilsinler.Çünkü bizim medeniyetimizde bu işler için ” Bu da geçer Ya Hu ” deriz.

Allah herkese sağlık ve sıhhat versin.

Kanuni Sultan Süleyman’ın o ünlü beyti ile yazıma son vereyim.

Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

 

Mehmet Emin Başalp 16.03.2020