Genelde deneme türünde yazılar yazıyorum fakat bu yazımda hiç bilmediğim bir kulvarda yazı yazacağım Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve bir dönemin tek partisi CHP.Ben CHP’ye siyaseten oldukça uzağım ve söylem ve fikirlerini de asla benimsemem fakat gözlemlediğim kadarıyla bir şeyler yazmaya çalışacağım.CHP’yi yaşım itibariyle 90’lı yıllardan itibaren gözlemlerim üzerinden değerlendiriyorum daha eski tarihleri ise bilgi edinmek yoluyla.
1950’ye kadar CHP ve politikaları artık tarihe mal olsa da partinin o zamanki müesses nizamın bir organı mahiyetinde olduğu çok açıktır. CHP o nizama etki edebilen bir kurum değil kendisine etki edilebilen bir seviyededir. CHP , çok partili hayatla birlikte muhalefete düşmüş ve 1960 askeri cunta darbesi ile Demokrat Parti kapatıldığı halde CHP ve bazı partiler kapatılmamıştır.
1960’lı yıllarda da CHP’nin başında Osmanlı son dönem paşalarından , Milli Mücadele komutanlarından , Lozan’ı imzalayan bakan ,Atatürk döneminin başbakanı ve onun halefi olarak İsmet İnönü bulunuyordu. Fakat bunca makam ve geçmişine rağmen artık İnönü’de 60 askeri cuntasının vesayetinde alelade bir parti liderine dönüşüyordu.
Konunun devamını getirmeden şu husustaki kanaatimi belirteyim sıklıkla ifade edilir efendim darbe olmasa ve seçimler olsa zaten Demokrat Parti muhalefete düşecekti , ben bunu çok kabul edilebilir bulmam zira İsmet Paşa’nın bir daha bütün gücüyle iktidara gelmesi ne dünya konjonktürü ne de Türkiye konjonktürü ile mümkündü.Çünkü 1961’de ki seçimlerinde İnönü % 36 oy alabilmiş ve bir takım koalisyon hükümetleri kurmuştur.Esasında bu yaş ve tecrübe de bir devlet adamının bir askeri vesayet altında karmaşık bir ortamda siyasete devam etmesi de bana hayli ilginç gelir. Zaten 1965’te yapılan seçimlerde CHP ve İnönü bu iktidarı da kaybetmiştir zira artık ne bir icraat kapasitesi ne de halka sunulabilecekleri bir vaat bulunuyordu. Bu dönemden sonra parti içinde de kendisine karşı yükselen sesler olmuştur muhtemelen bu yaşlı Osmanlı bürokratı kendi elleriyle kurduğu devleti tanıyamıyordu zira onların hayali ancak kurucu kadronun şekillendirdiği ve yönettiği batılılaşması sert normlara bağlanmış bir devletti.Oysa 1960’lar Türkiyesi artık değişen dünya şartlarında artan nüfusu ve köyden gelen göçle beraber toplumsal olarak değişiyordu , iletişim imkanları artıyordu.Velhasıl CHP içinde başlayan solculuk tartışmaları , Ecevit’in muhalefeti vesaire derken en son İnönü partisinin genel başkanlığından ve CHP’den de istifa etti , yani İnönü öldüğünde bir CHP’li değildi.
CHP’de ise partinin başına artık Osmanlı bakiyesi değil gazetecilik kökenli , dönem şartlarında iyi eğitimli olduğu düşünülen , işçi hakları vesaire konusunda fikirleri olan , pek atılgan olmayan ama entellektül bir yönü de olan Bülent Ecevit seçilmiştir.Ecevit’in CHP’yi sol söylemli bir partiye dönüştürme çabaları olmuştur. Şimdi Ecevit öncesi CHP’ye 1950’den ve 1960’tan sonra oy atan kitle muhtemelen daha yaşlı ve değişimden hoşlanmayan yahut alışkanlık ve tutuculukla oy atan bir kitledir. Ecevit’in seçilmesi ile birlikte CHP’ye oy atan kitle birden solcu , sosyalist fikirlere sahip bir seçmen mi olmuştur , hayır. Bu yıllar işte Türk seçmenleri arasında fikir ve ideolojilere göre ayrımların somut olarak başladığı yıllardır. Solculuk o dönem birazda Sovyet bloğuna sempati beslemeyi gerektirir. Bu etki ile birlikte milliyetçilik , İslamcılık , liberal ekonomi taraftarları ve solculuk tabii çekişme içindedir.Birde cumhuriyetle beraber oluşan esasında her partinin benimsediği Atatürkçü ve Laik düşünce vardır tabii herkesin mesafesi bu yaklaşıma da aynı değildir. Bu yıllarda kurulan MHP ve MSP ‘nin o dönem şartlarında hayli radikal gelebilecek söylemleri düşünüldüğünde şehirli seçmen açısından ideolojik oy verme refleksi giderek artmıştır fakat yine de CHP bir çok alışkanlık oyu almakta ve kırsaldan da hayli yüksek oy almaktadır.Benim kanaatim ideolojik partilerin iletişim kanalları olarak kırsal seçmene o dönemde kolay ulaşamadıkları yönündedir.90’dan sonra bu hususu telafi edeceklerdir ve bu oylar bir CHP’ye gitmeyecektir.1977 seçiminde CHP ilk defa serbest bir seçimde alabildiği en yüksek oyu almıştır o dönem şartlarında ağır ekonomik sorunlar içinde bir umut ve denenmek için Ecevit’e yönelen bir sempati olduğunu düşünüyorum zira CHP’nin yine taban ve tavan uyumsuzluğu ve oy oranının kalıcılığı sorunu vardır.
Ecevit hükümetleri de ülke tarihinde pek başarılı hükümetler değildirler zira başta Ecevit’in bazı ütopik ve romantik hayalleri hariç icraatçı bir yönü yoktur , 1974 Kıbrıs Barış Harekatı belki siyasi hayatının en çarpıcı kararı olmuştur ve ölünceye kadarda bu kararla anılmıştır. Nitekim 1980 darbesi ile tüm siyasi partiler kapatılmıştır.
80 darbesinden sonra 1983 seçimleri olmuştur CHP kapalı olduğu için sol oylara talip Halkçı Parti adında bir parti vardır ve %30 gibi kanaatimce yüksek bir oy almıştır. Aslında gerçek bir rekabete dayalı seçim olsa bu oy oranına artık ulaşmaları pek mümkün değildir zira 1987 seçiminde bu Halkçı Parti SHP’ye dönüşmekte o dönem konjonktüründe modern bir parti olarak halka sunulmakta , yeni solculuk söylemleri ile % 24 civarı oy almakta bu arada Ecevit’in kurduğu DSP ise % 8 gibi oy almaktadır , muhtemelen SHP yine , yenilik gibi bir saikle bu oy oranını alabilmektedir.
1991 seçiminde SHP % 20 ‘ye gerilemekte , DSP %10 oy almaktadır , Tabii SHP karışmış ve bir takım kurultaylar vesaire derken CHP kurulmuş , CHP’nin başına Deniz Baykal geçmiş ve SHP ise tarihten silinmiştir. Tabii bu yıllar ülkede Refah Partisi’nin hem yerelde hem genelde yükselişe geçtiği bir dönemdir ve Refah Partisi’ne karşı muhalefet Laiklik ve Atatürkçülükten gelmektedir ve bunun sözcüsü doğal olarak CHP olacaktır.CHP yalnız değildir DSP’de vardır ve kendi aralarında da rekabet vardır. 1995 seçiminde aslında DSP % 14 , CHP % 10 gibi başarısız sonuçlar alsa da parçalı siyasi hayat nedeniyle hükümetleri düşürmüşler , yönlendirmişler ve hatta tek başlarına hükümet kurmuşlardır. Bu dönemi 28 Şubat dönemi ile birlikte değerlendirmek lazım. CHP ve Baykal bu dönemde genelde Meclis’te yüksek ses tonuyla muhalefetten başka esasında vatandaşla birlikte etkili bir muhalefet yürütmemekte , yargı ve bürokrasi ve pek tabii o zamanki ordu komutanlarına dayanmaktadır. 1999 seçiminde CHP % 8 oy alıp baraj altında kalmakta ve % 22 oy alan DSP bir koalisyon hükümeti kurmaktadır. Yine bu dönemde laik hassasiyet yüksektir daha meclisin ilk günü bir başörtülü milletvekilinin yemin tartışması çıkmıştır. Ülkenin büyük bir deprem geçirmesi , Ecevit’in yaşlığı ve ağır bir ekonomik kriz sonrası başta DSP dağılmış ardından da gidilen seçimde DSP çok az oy almış ve CHP % 19 civarı bir oy almış ve o seçimde ki partili bir meclis oluşmuştur.DSP’ye değinirsek SHP gibi yapıp CHP’ye katılabilirdi fakat hala tüzel kişiliği devam etmektedir.CHP 3.genel başkanı Ecevit’te öldüğünde bir CHP’li değildir.
2002 seçimleri aslında CHP’nin gerçek oy oranıdır çünkü sadece söylemle muhalefet yapan ve hatipliği kuvvetli bir genel başkanları ile siyaset yürütüldüğü bir seçimde ancak tabanları kadar oy alabileceklerdir. Çünkü 2007 seçiminde de biraz DSP ve o dönem seçime giren YTP ‘den gelen oylarla % 20 civarı bir oy oranı ile aynı oranda oy almıştır.
Bu yıllarda bir cumhurbaşkanlığı krizi çıkmış , ülkede bürokratik ve askeri vesayet giderek zayıflamaya başlamış daha özgürlükçü bir ortam oluşmuştur nitekim kanaatimce CHP’nin zaman zaman değişe de kimi zaman devletçi kimi zaman sert laik kimi zaman sosyalist söylemlerle genelde sözlü yürüttüğü siyasetle girdiği son seçim herhalde 2007 seçimi olmuştur nitekim daha sonra Deniz Baykal hakkında çıkan bir görüntü kaseti nedeniyle istifa etmiş ve Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçilmiştir.
90’lardan sonra belirginleşen taban tavan uyumu 2000’li yıllarda giderek pekişmiş ve bugün artık CHP tabanı ile de uyumlu şekilde Türkiye Sekülerlerinin toplanma partisi haline gelmiştir. Burada bazı nüansları belirteceğim çünkü bunlar CHP’nin dönüşümü ile de uyumlu olup CHP’nin geleceğini de tahmin etmemize yol açar.
Bunlardan birincisi CHP genel başkanın daha ılımlı bir dil kullanmaya başlaması ve halkın içine bunun başarısı tartışılır fakat karışmaya başlamasıdır. Kemal Kılıçdaroğlu bir iktidara gelme başarısı veya partinin oy oranlarını önemli ölçüde artırma gibi başarı gösteremese de bu dönemde gösterilen başarı kanaatimce tabanın artık kopmayacak bir şekilde ve sekülerleşen bir benzeşme geçirmesi ve partiyi desteklemesi olarak düşünülebilir.
Bu sekülerleşme CHP’nin geçmişindeki sert laiklik anlayışından farklıdır çünkü o sert laiklik anlayışı aynı zamanda bir devlet politikası idi oysa şuan devletin sert laik politikalar yürütmemesine rağmen CHP sert laik bir söylemi terk etmiş veya terk etmek zorunda kalmış yerine farklı düşünceden kişileri de ortak bir noktada buluşturacak daha sivil bir sekülerleşmeye dönüştürmüştür.
Bu sekülerleşme sert laik anlayıştan daha geniş kapsamlıdır.Çünkü içine dindar ama Atatürkçü , milliyetçi ama Atatürkçüyüm diyen kişileri de alabilmekte , bu sekülerleşme eşcinsel hakları konusunda oldukça radikal söylemleri de seslendirebilmekte , bu sekülerleşme liberal çevrelerle iletişim halinde olduğu gibi aşırı sol olarak nitelendirilebilecek kişilere partide siyaset yapma imkanı da vermekte , bu sekülerleşme özgürleşme , adalet , insan hakları gibi kavramlar anlamında da kullanılmaktadır. Bu CHP tavanında olduğu gibi artık CHP tabanında da yaygın ve benimsenmiş fikirlerdir.Tabanda giderek daha fazla şekilde bir birine zıt gelebilecek şeyleri uyum halinde kabullenebilmektedir.
Bu sekülerleşme tabanda dini değerlerden ve simgelerden kopuşa da yol açtığı bir sekülerleşmedir.Sert laik dönemde olan geleneksel motiflerin bile silikleştiği bir anlayışa evrilme vardır.Genelde hatırlarım deniz Baykal torunlarıyla falan bayram namazına gider ve basına demeç verirdi.deniz Baykal sünnet düğünlerinde kirve olurdu.
CHP son yerel seçimde Büyükşehir Belediyeleri yönünden kazançlı çıkmıştır. Bu CHP’nin yerel yönetim alanında faaliyet göstermesine yol açacak bu en nihayetinde bir iletişimdir bunun olumlu veya olumsuz bir sonucu olup olmadığı bir sonraki seçim belli olabilir ama yeni bir kulvar yeni bir aktivite demektir.
CHP sadece söylemle siyaset yapılamayacağını fark etmiş gibi görünüyor Kemal Kılıçdaroğlu döneminde miting, yürüyüş vb ağırlık verildi. Çünkü bir dönem sadece Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açmaktan başka bir muhalefet tarzı yoktu.Hatta İyi Parti’nin seçime girmesi için vekil desteği bunlar bu anlayışın tezahürü bazı gelişmeler gibi geliyor.
Bu sekülerleşme kendilerine ideolojik refleksle değil hem benimseyerek oy atmayı hem de tepkisel oy vereceklerin çekinmeden oy verebilecekleri bir partiye dönüşmesini amaçlıyorlar diye düşünüyorum.
CHP bu dönemde ne oy aldı , % 25’e sabitlenmiş bir orana yükseldi.Rakip bir sol parti çıkmadı , bunun için caydırıcılık gücü olduğu söylenebilir.Kendini daha sol olarak tanımlayan ama Kürtçü siyasi geçmişe dayalı HDP ise son iki seçimdir rahat şekilde % 10 barajını geçebilmektedir. Yerel seçimde ittifak dahilinde gittiği için tam oy oranı tahmin edilemese de son genel seçimlerde aldığı oydan daha fazla olabileceği ifade edilebilir. Nitekim 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP adayının % 30 bandında oy almasının da beraber düşünmek lazım.
Aslında bu oy oranları ile bu yazıyı yazma amacım büyük sıçramalar veya düşüşler olmayan taban ve tavan uyumlu Türkiye Seküler Partisi olma yolunda ilerlediklerini gösteriyor. Hatta kendilerini böyle bir sığınak haline getirdiklerini ifade ediyorlar.Zira ittifak sistemi ile de ülkede iki blok oluştuğu düşünülürse bu ikinci bloğun başını çekiyorlar.Bir tarafta daha dini , muhafazakar ve milli değerleri öncelikleyen blok diğer tarafta seküler anlayışı ve batıcı eleştirileri öncelikleyen bir anlayış.
CHP nereye gider , CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir dönüşüm başlattığı açık fakat uzun süre genel başkanlık yapar mı ? Kılıçdaroğlu şuan 71 yaşında bir siyasetçi , yaşlanan CHP genel başkanları genelde trajik şekilde siyasi hayatları bitmiştir bir tecrübe olarak o hale düşmemek için daha uzun yıllar siyaset yapmayı düşünmeyebilir.Zaten Kemal Kılıçdaroğlu ülkeyi yönetmeye talip bir siyasetçi olmadığı imajını bir çok seçim vermiştir ve bazı söylemleriyle de tabanında da ciddi eleştiri almakta fakat şimdilik toparlayabilmektedir.Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında uzun süre duracağını düşünmüyorum.
CHP’nin başına ilerde nasıl bir genel başkan gelir benim tahminim CHP’nin başına daha az konuşan , genelde ciddi konularda bir bilim adamı soğukkanlığı ile yorum yapabilen , ülke içindeki her türlü muhalif görüşü mantıklı bulup sahiplenebilen , sempatikliği önemseyen ve belki yazıyı okuyanlara ilginç gelebilir ama AB’ci olmayacak bir dış politik anlayışa sahip biri olabilir diye düşünüyorum.Bunu niye diyorum dünyada ekonomik ve siyasi dengeler artık Avrupa Birliği’ni siyaseten geriletmektedir. Asya ülkeleri , Afrika ülkeleri yükselmektedir. Çin artık bir dengedir. Artık Türkiye’deki liderler de bu gelişmeleri göz ardı edemezler. Avrupa Birliği temelli siyasi bir söylemin Türkiye’de yeri giderek azalmaktadır.Fakat sekülerleşen bir toplumun halkta payı kanaatimce artmaktadır.İşte CHP bu tabanın sözcüsü olmaya uzun zamandır aday görüntüsü vermektedir.
CHP’de kadın siyasetçilerin değişimi de aslında partinin değişimini göstermektedir. Bu konuda mesela genelde basına malzeme veren konuşmalar yapan veya altıok desenli kıyafetle meclise gelen Canan Arıtman yerine daha derinlikli ekonomik analizler yapabilen veya Canan Kaftancıoğlu gibi daha teşkilat temelli saha da siyaset yaptığını öne çıkaran tipolojiler gelmiştir. Bu bir dönüşümü gösteriyor aslında.
CHP toplumu dönüştürecek daha radikal sosyal söylemlere ( bakın sol söylemler demiyorum ) sahip çıkabilir nitekim ilerde yaşanacak siyasi çekişme toplumsal değerler ile bu değerleri ortadan kaldıracaklar arasında geçecek. Nitekim Türkiye de şimdi batılı anlamda muhafazakar siyaset ortaya çıkacak. Muhafazakar siyaset ülkede askerlik yapmayı , aile kurmayı , nüfus artışını , milli kültürel değerleri daha fazla savunacak ve çekişme bu konularda çıkacak diye tahmin ediyorum. Geçmişte yaşanan dindarlık ve laiklik tartışması yerini işte sekülerleşen toplumun ve siyasilerin istekleri ile değerleri muhafaza üzerinden şekillenecek gibi. Burada dindar olup , milliyetçi olup seküler değerleri savunanlar olacak. Solcu olup değerleri muhafaza etmemiz gerektiğini savunlar olacak.Farklı kişi ve görüşten şaşıracağımız yan yana gelme hadiseleri yaşanabilir.
CHP’nin toplumda yerini konumlandırdığı bu yerde ne kadar daha rağbet görür bilemiyorum , muhtemelen bu sahada kendine yeni rakipler çıkabilecektir.Onlarla rekabet edebilecek midir yoksa bu tabanı konsolide şekilde tutabilecek midir ?
Dış politika da CHP nerede duracaktır.Benim tahminin ilerde giderek Avrupa Birliğinden uzaklaşacak bir dış politik söyleme sahip olacağını düşünüyorum , burada hangi dengenin sözcüsü olacak göreceğiz fakat benim CHP için tahminim giderek Çin yanlısı bir politika güdeceği şeklindedir.
Şu ana yazıda daha ilginç gelecek ama CHP’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine muhalefetin önünü çektiği için hala parlamenter sistemi savunduğunu görüyoruz ama ilerde bu söylemden de vazgeçeceklerini düşünüyorum.Çünkü 1950’den beri çok partili parlamenter sistemde iktidarda CHP kendine ne kadar yer bulmuştur. Gerçek bir iktidar hevesine girerlerse bu sistem değişikliğini benimseyeceklerini düşünüyorum.
Yazımı şu şekilde bitireyim CHP ne kadar kendini değiştirirse değiştirsin bazı alışkanlıklarından kurtulabilecek bir parti değildir , inançlara saygılı değildir bunun yanında giderek değerlere saygılı olmayı da bırakmıştır. CHP özgürlükçü ve adil değil aksine baskıcı ve kısıtlayıcıdır. CHP icraatçı değildir , hizmet üretmekte oldukça zayıftır.Dış politik anlamda ise en tutarsız ölçüye son dönemde ulaşmıştır ben bunun gidişat olarak bilinçli olduğunu ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum.CHP’nin durumu karşıt politik duruşa sahip olanlar tarafından da takip edilmelidir çünkü siyaseten yaptıkları az veya çok yeni politik şekillenmelere sebebiyet veriyor. 23.10.2020
Mehmet Emin BAŞALP