CHP

 

Genelde deneme türünde yazılar yazıyorum fakat bu yazımda hiç bilmediğim bir kulvarda yazı yazacağım Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve bir dönemin tek partisi CHP.Ben CHP’ye siyaseten oldukça uzağım ve söylem ve fikirlerini de asla benimsemem fakat gözlemlediğim kadarıyla bir şeyler yazmaya çalışacağım.CHP’yi yaşım itibariyle 90’lı yıllardan itibaren gözlemlerim üzerinden değerlendiriyorum daha eski tarihleri ise bilgi edinmek yoluyla.

1950’ye kadar CHP ve politikaları artık tarihe mal olsa da partinin o zamanki müesses nizamın bir organı mahiyetinde olduğu çok açıktır. CHP o nizama etki edebilen bir kurum değil kendisine etki edilebilen bir seviyededir. CHP , çok partili hayatla birlikte muhalefete düşmüş ve 1960 askeri cunta darbesi ile Demokrat Parti kapatıldığı halde CHP ve bazı partiler kapatılmamıştır.

1960’lı yıllarda da CHP’nin başında Osmanlı son dönem paşalarından , Milli Mücadele komutanlarından , Lozan’ı imzalayan bakan ,Atatürk döneminin başbakanı  ve onun halefi olarak İsmet İnönü bulunuyordu. Fakat bunca makam ve geçmişine rağmen artık İnönü’de 60 askeri cuntasının vesayetinde alelade bir parti liderine dönüşüyordu.

Konunun devamını getirmeden şu husustaki kanaatimi belirteyim sıklıkla ifade edilir efendim darbe olmasa ve seçimler olsa zaten Demokrat Parti muhalefete düşecekti , ben bunu çok kabul edilebilir bulmam zira İsmet Paşa’nın bir daha bütün gücüyle iktidara gelmesi ne dünya konjonktürü ne de Türkiye konjonktürü ile mümkündü.Çünkü 1961’de ki seçimlerinde İnönü % 36 oy alabilmiş ve bir takım koalisyon hükümetleri kurmuştur.Esasında bu yaş ve tecrübe de bir devlet adamının bir askeri vesayet altında karmaşık bir ortamda siyasete devam etmesi de bana hayli ilginç gelir. Zaten 1965’te yapılan seçimlerde CHP ve İnönü bu iktidarı da kaybetmiştir zira artık ne bir icraat kapasitesi ne de halka sunulabilecekleri bir vaat bulunuyordu. Bu dönemden sonra parti içinde de kendisine karşı yükselen sesler olmuştur muhtemelen bu yaşlı Osmanlı bürokratı kendi elleriyle kurduğu devleti tanıyamıyordu zira onların hayali ancak kurucu kadronun şekillendirdiği ve yönettiği batılılaşması sert normlara bağlanmış bir devletti.Oysa 1960’lar Türkiyesi artık değişen dünya şartlarında artan nüfusu ve köyden gelen göçle beraber toplumsal olarak değişiyordu , iletişim imkanları artıyordu.Velhasıl CHP içinde başlayan solculuk tartışmaları , Ecevit’in muhalefeti vesaire derken en son İnönü partisinin genel başkanlığından ve CHP’den de istifa etti , yani İnönü öldüğünde bir CHP’li değildi.

CHP’de ise partinin başına artık Osmanlı bakiyesi değil gazetecilik kökenli , dönem şartlarında iyi eğitimli olduğu düşünülen , işçi hakları vesaire konusunda fikirleri olan , pek atılgan olmayan ama entellektül bir yönü de olan Bülent Ecevit seçilmiştir.Ecevit’in CHP’yi sol söylemli bir partiye dönüştürme çabaları olmuştur. Şimdi Ecevit öncesi CHP’ye 1950’den ve 1960’tan sonra oy atan kitle muhtemelen daha yaşlı ve değişimden hoşlanmayan yahut alışkanlık ve tutuculukla oy atan bir kitledir. Ecevit’in seçilmesi ile birlikte CHP’ye oy atan kitle birden solcu , sosyalist fikirlere sahip bir seçmen mi olmuştur , hayır. Bu yıllar işte Türk seçmenleri arasında fikir ve ideolojilere göre ayrımların somut olarak başladığı yıllardır. Solculuk o dönem birazda Sovyet bloğuna sempati beslemeyi gerektirir. Bu etki ile birlikte milliyetçilik , İslamcılık , liberal ekonomi taraftarları ve solculuk tabii çekişme içindedir.Birde cumhuriyetle beraber oluşan esasında her partinin benimsediği Atatürkçü ve Laik düşünce vardır tabii herkesin mesafesi bu yaklaşıma da aynı değildir. Bu yıllarda kurulan MHP ve MSP ‘nin o dönem şartlarında hayli radikal gelebilecek söylemleri düşünüldüğünde şehirli seçmen açısından ideolojik oy verme refleksi giderek artmıştır fakat yine de CHP bir çok alışkanlık oyu almakta ve kırsaldan da hayli yüksek oy almaktadır.Benim kanaatim ideolojik partilerin iletişim kanalları olarak kırsal seçmene o dönemde kolay ulaşamadıkları yönündedir.90’dan sonra bu hususu telafi edeceklerdir ve bu oylar bir CHP’ye gitmeyecektir.1977 seçiminde CHP ilk defa serbest bir seçimde alabildiği en yüksek oyu almıştır o dönem şartlarında ağır ekonomik sorunlar içinde bir umut ve denenmek için Ecevit’e yönelen bir sempati olduğunu düşünüyorum zira CHP’nin yine taban ve tavan uyumsuzluğu ve oy oranının kalıcılığı sorunu vardır.

Ecevit hükümetleri de ülke tarihinde pek başarılı hükümetler değildirler zira başta Ecevit’in bazı ütopik ve romantik hayalleri hariç icraatçı bir yönü yoktur , 1974 Kıbrıs Barış Harekatı belki siyasi hayatının en çarpıcı kararı olmuştur ve ölünceye kadarda bu kararla anılmıştır. Nitekim 1980 darbesi ile tüm siyasi partiler kapatılmıştır.

80 darbesinden sonra 1983 seçimleri olmuştur CHP kapalı olduğu için sol oylara talip Halkçı Parti adında bir parti vardır ve %30 gibi kanaatimce yüksek bir oy almıştır. Aslında gerçek bir rekabete dayalı seçim olsa bu oy oranına artık ulaşmaları pek mümkün değildir zira 1987 seçiminde  bu Halkçı Parti SHP’ye dönüşmekte o dönem konjonktüründe modern bir parti olarak halka sunulmakta , yeni solculuk söylemleri ile % 24 civarı oy almakta bu arada Ecevit’in kurduğu DSP ise % 8 gibi oy almaktadır , muhtemelen SHP yine , yenilik gibi bir saikle bu oy oranını alabilmektedir.

1991 seçiminde SHP % 20 ‘ye gerilemekte , DSP %10 oy almaktadır , Tabii SHP karışmış ve bir takım kurultaylar vesaire derken CHP kurulmuş , CHP’nin başına Deniz Baykal geçmiş ve SHP ise tarihten silinmiştir. Tabii bu yıllar ülkede Refah Partisi’nin hem yerelde hem genelde yükselişe geçtiği bir dönemdir ve Refah Partisi’ne karşı muhalefet Laiklik ve Atatürkçülükten gelmektedir ve bunun sözcüsü doğal olarak CHP olacaktır.CHP yalnız değildir DSP’de vardır ve kendi aralarında da rekabet vardır. 1995 seçiminde aslında DSP % 14 , CHP % 10 gibi başarısız sonuçlar alsa da parçalı siyasi hayat nedeniyle hükümetleri düşürmüşler , yönlendirmişler ve hatta tek başlarına hükümet kurmuşlardır. Bu dönemi 28 Şubat dönemi ile birlikte değerlendirmek lazım. CHP ve Baykal bu dönemde genelde Meclis’te yüksek ses tonuyla muhalefetten başka esasında vatandaşla birlikte etkili bir muhalefet yürütmemekte , yargı ve bürokrasi ve pek tabii o zamanki ordu komutanlarına dayanmaktadır. 1999 seçiminde CHP % 8 oy alıp baraj altında kalmakta ve % 22  oy alan DSP bir koalisyon hükümeti kurmaktadır. Yine bu dönemde laik hassasiyet yüksektir daha meclisin ilk günü bir başörtülü milletvekilinin yemin tartışması çıkmıştır. Ülkenin büyük bir deprem geçirmesi , Ecevit’in yaşlığı ve ağır bir ekonomik kriz sonrası başta DSP dağılmış ardından da gidilen seçimde DSP çok az oy almış ve CHP % 19  civarı bir oy almış ve o seçimde ki partili bir meclis oluşmuştur.DSP’ye değinirsek  SHP gibi yapıp CHP’ye katılabilirdi fakat hala tüzel kişiliği devam etmektedir.CHP 3.genel başkanı Ecevit’te öldüğünde bir CHP’li değildir.

2002 seçimleri aslında CHP’nin gerçek oy oranıdır çünkü sadece söylemle muhalefet yapan ve hatipliği kuvvetli bir genel başkanları ile siyaset yürütüldüğü bir seçimde ancak tabanları kadar oy alabileceklerdir. Çünkü 2007 seçiminde de  biraz DSP ve o dönem seçime giren YTP ‘den gelen oylarla % 20 civarı bir oy oranı ile aynı oranda oy almıştır.

Bu yıllarda bir cumhurbaşkanlığı krizi çıkmış , ülkede bürokratik ve askeri vesayet giderek zayıflamaya başlamış daha özgürlükçü bir ortam oluşmuştur nitekim kanaatimce CHP’nin zaman zaman değişe de kimi zaman devletçi kimi zaman sert laik kimi zaman sosyalist söylemlerle genelde sözlü yürüttüğü siyasetle girdiği son seçim herhalde 2007 seçimi olmuştur nitekim daha sonra Deniz Baykal hakkında çıkan bir görüntü kaseti nedeniyle istifa etmiş ve Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçilmiştir.

90’lardan sonra belirginleşen taban tavan uyumu 2000’li yıllarda giderek pekişmiş ve bugün artık CHP tabanı ile de uyumlu şekilde Türkiye Sekülerlerinin toplanma partisi haline gelmiştir. Burada bazı nüansları belirteceğim çünkü bunlar CHP’nin dönüşümü ile de uyumlu olup CHP’nin geleceğini de tahmin etmemize yol açar.

Bunlardan birincisi CHP genel başkanın daha ılımlı bir dil kullanmaya başlaması ve halkın içine bunun başarısı tartışılır fakat karışmaya başlamasıdır. Kemal Kılıçdaroğlu bir iktidara gelme başarısı veya partinin oy oranlarını önemli ölçüde artırma gibi başarı gösteremese de bu dönemde gösterilen başarı kanaatimce tabanın artık kopmayacak bir şekilde ve sekülerleşen bir benzeşme geçirmesi ve partiyi desteklemesi olarak düşünülebilir.

Bu sekülerleşme CHP’nin geçmişindeki sert laiklik anlayışından farklıdır çünkü o sert laiklik anlayışı aynı zamanda bir devlet politikası idi oysa şuan devletin sert laik politikalar yürütmemesine rağmen CHP sert laik bir söylemi terk etmiş veya terk etmek zorunda kalmış yerine farklı düşünceden kişileri de ortak bir noktada buluşturacak daha sivil bir sekülerleşmeye dönüştürmüştür.

Bu sekülerleşme sert laik anlayıştan daha geniş kapsamlıdır.Çünkü içine dindar ama Atatürkçü , milliyetçi ama Atatürkçüyüm diyen kişileri de alabilmekte , bu sekülerleşme eşcinsel hakları konusunda oldukça radikal söylemleri de seslendirebilmekte , bu sekülerleşme liberal çevrelerle iletişim halinde olduğu gibi aşırı sol olarak nitelendirilebilecek kişilere partide siyaset yapma imkanı da vermekte , bu sekülerleşme özgürleşme , adalet , insan hakları gibi kavramlar  anlamında da kullanılmaktadır. Bu CHP tavanında olduğu gibi artık CHP tabanında da yaygın ve benimsenmiş fikirlerdir.Tabanda giderek daha fazla şekilde bir birine zıt gelebilecek şeyleri uyum halinde kabullenebilmektedir.

Bu sekülerleşme tabanda dini değerlerden ve simgelerden kopuşa da yol açtığı bir sekülerleşmedir.Sert laik dönemde olan geleneksel motiflerin bile silikleştiği bir anlayışa evrilme vardır.Genelde hatırlarım deniz Baykal torunlarıyla falan bayram namazına gider ve basına demeç verirdi.deniz Baykal sünnet düğünlerinde kirve olurdu.

CHP son yerel seçimde Büyükşehir Belediyeleri yönünden kazançlı çıkmıştır. Bu CHP’nin  yerel yönetim alanında faaliyet göstermesine yol açacak bu en nihayetinde bir iletişimdir bunun olumlu veya olumsuz bir sonucu olup olmadığı bir sonraki seçim belli olabilir ama yeni bir kulvar yeni bir aktivite demektir.

CHP sadece söylemle siyaset yapılamayacağını fark etmiş gibi görünüyor Kemal Kılıçdaroğlu döneminde miting, yürüyüş vb ağırlık verildi. Çünkü bir dönem sadece Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açmaktan başka bir muhalefet tarzı yoktu.Hatta İyi Parti’nin seçime girmesi için vekil desteği bunlar bu anlayışın tezahürü bazı gelişmeler gibi geliyor.

Bu sekülerleşme kendilerine ideolojik refleksle değil hem benimseyerek oy atmayı hem de tepkisel oy vereceklerin çekinmeden oy verebilecekleri bir partiye dönüşmesini amaçlıyorlar  diye düşünüyorum.

CHP bu dönemde ne oy aldı , % 25’e sabitlenmiş bir orana yükseldi.Rakip bir sol parti çıkmadı , bunun için caydırıcılık gücü olduğu söylenebilir.Kendini daha sol olarak tanımlayan ama Kürtçü siyasi geçmişe dayalı HDP ise son iki seçimdir rahat şekilde % 10 barajını geçebilmektedir. Yerel seçimde ittifak dahilinde gittiği için tam oy oranı tahmin edilemese de son genel seçimlerde  aldığı oydan daha fazla olabileceği ifade edilebilir. Nitekim 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP adayının % 30 bandında oy almasının da beraber düşünmek lazım.

Aslında bu oy oranları ile bu yazıyı yazma amacım büyük sıçramalar veya düşüşler olmayan taban ve tavan uyumlu Türkiye Seküler Partisi olma yolunda ilerlediklerini gösteriyor. Hatta kendilerini böyle bir sığınak haline getirdiklerini ifade ediyorlar.Zira ittifak sistemi ile de ülkede iki blok oluştuğu düşünülürse bu ikinci bloğun başını çekiyorlar.Bir tarafta daha dini , muhafazakar ve milli değerleri öncelikleyen blok diğer tarafta seküler anlayışı ve batıcı eleştirileri öncelikleyen bir anlayış.

CHP nereye gider , CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir dönüşüm başlattığı açık fakat uzun süre genel başkanlık yapar mı ? Kılıçdaroğlu şuan 71 yaşında bir siyasetçi , yaşlanan CHP genel başkanları  genelde trajik şekilde siyasi hayatları bitmiştir bir tecrübe olarak o hale düşmemek için daha uzun yıllar siyaset yapmayı düşünmeyebilir.Zaten Kemal Kılıçdaroğlu ülkeyi yönetmeye talip bir siyasetçi olmadığı imajını bir çok seçim vermiştir ve bazı söylemleriyle de tabanında da ciddi eleştiri almakta fakat şimdilik toparlayabilmektedir.Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında uzun süre duracağını düşünmüyorum.

CHP’nin başına ilerde nasıl bir genel başkan gelir benim tahminim CHP’nin başına daha az konuşan , genelde ciddi konularda bir bilim adamı soğukkanlığı ile yorum yapabilen , ülke içindeki her türlü muhalif görüşü mantıklı bulup sahiplenebilen , sempatikliği önemseyen ve belki yazıyı okuyanlara ilginç gelebilir ama AB’ci olmayacak bir dış politik anlayışa sahip biri olabilir diye düşünüyorum.Bunu niye diyorum dünyada ekonomik ve siyasi dengeler artık Avrupa Birliği’ni siyaseten geriletmektedir. Asya ülkeleri , Afrika ülkeleri yükselmektedir. Çin artık bir dengedir. Artık Türkiye’deki liderler de bu gelişmeleri göz ardı edemezler. Avrupa Birliği temelli siyasi bir söylemin Türkiye’de yeri giderek azalmaktadır.Fakat sekülerleşen bir toplumun halkta payı kanaatimce artmaktadır.İşte CHP bu tabanın sözcüsü olmaya uzun zamandır aday görüntüsü vermektedir.

CHP’de kadın siyasetçilerin değişimi de aslında partinin değişimini göstermektedir. Bu konuda mesela genelde basına malzeme veren konuşmalar yapan veya altıok desenli kıyafetle meclise gelen Canan Arıtman yerine daha derinlikli ekonomik analizler yapabilen veya Canan Kaftancıoğlu gibi daha teşkilat temelli saha da siyaset yaptığını öne çıkaran tipolojiler gelmiştir. Bu bir dönüşümü gösteriyor aslında.

CHP toplumu dönüştürecek daha radikal sosyal söylemlere ( bakın sol söylemler demiyorum  ) sahip çıkabilir nitekim ilerde yaşanacak siyasi çekişme toplumsal değerler ile bu değerleri ortadan kaldıracaklar arasında geçecek. Nitekim Türkiye de şimdi batılı anlamda muhafazakar siyaset ortaya çıkacak. Muhafazakar siyaset ülkede askerlik yapmayı , aile kurmayı , nüfus artışını , milli kültürel değerleri daha fazla savunacak ve çekişme bu konularda çıkacak diye tahmin ediyorum. Geçmişte yaşanan dindarlık ve laiklik tartışması yerini işte sekülerleşen toplumun ve siyasilerin istekleri ile değerleri muhafaza üzerinden şekillenecek gibi. Burada dindar olup , milliyetçi olup seküler değerleri savunanlar olacak. Solcu olup değerleri muhafaza etmemiz gerektiğini savunlar olacak.Farklı kişi ve görüşten şaşıracağımız yan yana gelme hadiseleri yaşanabilir.

CHP’nin toplumda yerini konumlandırdığı bu yerde ne kadar daha rağbet görür bilemiyorum , muhtemelen bu sahada kendine yeni rakipler çıkabilecektir.Onlarla rekabet edebilecek midir yoksa bu tabanı konsolide şekilde tutabilecek midir ?

Dış politika da CHP nerede duracaktır.Benim tahminin ilerde giderek Avrupa Birliğinden uzaklaşacak bir dış politik söyleme sahip olacağını düşünüyorum , burada hangi dengenin sözcüsü olacak göreceğiz fakat benim CHP için tahminim giderek Çin yanlısı bir politika güdeceği şeklindedir.

Şu ana yazıda daha ilginç gelecek ama CHP’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine muhalefetin önünü çektiği için hala parlamenter sistemi savunduğunu görüyoruz ama ilerde bu söylemden de vazgeçeceklerini düşünüyorum.Çünkü 1950’den beri çok partili parlamenter sistemde iktidarda CHP kendine ne kadar yer bulmuştur. Gerçek bir iktidar hevesine girerlerse bu sistem değişikliğini benimseyeceklerini düşünüyorum.

Yazımı şu şekilde bitireyim CHP ne kadar kendini değiştirirse değiştirsin bazı alışkanlıklarından kurtulabilecek bir parti değildir , inançlara saygılı değildir bunun yanında giderek değerlere saygılı olmayı da bırakmıştır. CHP özgürlükçü ve adil değil aksine baskıcı ve kısıtlayıcıdır. CHP icraatçı değildir , hizmet üretmekte oldukça zayıftır.Dış politik anlamda ise en tutarsız ölçüye son dönemde ulaşmıştır ben bunun gidişat olarak bilinçli olduğunu ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum.CHP’nin durumu karşıt politik duruşa sahip olanlar tarafından da takip edilmelidir çünkü siyaseten yaptıkları az veya çok yeni politik şekillenmelere sebebiyet veriyor. 23.10.2020

 

Mehmet Emin BAŞALP

MEVLANA ÇARŞISI

dav
dav
dav
dav

Mevlana Çarşısı , Hz.Mevlana Türbesi ile Aziziye Camii arasında kalan büyük kütlesel bir çarşıydı.Mimari özellik olarak herhalde yapıldığı dönemde böyle bir tarz vardı ve modern olduğu düşünülüyordu belki ama ilerleyen yıllarda hem Konya’nın tarihi , turistik merkezinde silüeti bozan bir çarşı olmuş hem de kullanışsızlığı ile alt katları hariç çok işlevsel değildi.Işıklandırma problemi olması , güvensiz asansörleri , demode kalan güvenlik usulü , mimari çirkinliği ile aslında insanlarda beğenmezdi.

Genelde çarşı esnafı giyimci idi ki bunlarda daha çok gündelik kıyafetlerden ziyade düğün veya özel günlerde giyilen kadın kıyafetleri veya okul kıyafetleri üzerine idi.Bir diğer esnaf grubu hac ve umre ibadetlerini yapanların geleneksel olarak hediye olarak sundukları eşyalara yönelikti.Bir diğer esnaf grubu ise deri giyim üzerine idi.Bunun harici hediyelik eşya vb gibi bazı işletmelerde vardı diye hatırlıyorum.

Mevlana çarşısının üst katları ise dernek , vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının yerleri idi.Bu çarşı bana alışverişten ziyade işte bu sivil toplum kuruluşları yönü ile anlam ifade ederdi. Tahminim 20 yılı belki aşan bir süre sıklıkla gidip geldiğim bir yer olmuştur. Mesela Konya’nın merhum meşhur hocalarından hafız Abdurrahman Öksüz Hoca genelde bu çarşıda bir vakıfta bulunurdu.

Tabii çarşının biraz fiziki yapısından bahsedeceğim çünkü esasında son yıllarda çarşı daha düzelmişti diye düşünüyorum mesela aşağıda yer alan zemin yeniden elden geçirilmiş , döşeme yenilenmiş , havuzlar kaldırılmıştı. Merdiven boşluğu ve koridorlar daha düzenli ve temizdi. Tuvaletleri yenilenmişti. Aslında iç dizaynı , esnaf grupları ve gelen giden insanların tavırları ile çarşı yerel özellikler gösteriyordu ama dış mimarisinin hali ile bir gün ortadan kalkacağı açıktı. Bu yerellik nasıl bir şey mesela hiçbir alışveris merkezinde ayağında terliklerle paçaları sıvalı yeni abdest almış kişiler göremezsiniz ama burada görülebilirdi çünkü tuvaletlerin yanında şadırvan gibi çeşmeler vardı. Alışverişe gelenler genelde şehrimizin muhafazakar insanlarıydı.Yer alan STK’ların çoğu dini faaliyetler yaptığı için bir çok meşhur hocanın gelip geçtiği bir güzergahtı.İfade ettiğim yerellik böyle bir harmandı bir daha başka yerlerde oluşur mu bilmiyorum.Çünkü zemin katta Ebubekir isminde safça bir kardeşimiz bile gün boyu durur gelene gidene selam verirdi bu gibi özelliklerin bir eyrde oluşabilmesi pek kolay değildir işte bu mekanın bir ruhudur bir yerde.

Burası bir alışveriş merkezi değildi , serbest meslek gruplarının ofislerinin olduğu bir işhanı da değildi , dükkanların kapılarının dışa açıldığı veya bağımsız olduğu bir çarşı da değildi. Burası aslında canlılığı azalan ve işlek şehir merkezlerinde bir dönem inşa edilen çarşılardandı fakat bu çarşının alt katlarından ziyade üst katları daha bir işlevsiz ve atıldı netice de esas mimari çirkinliği de bu kütle oluşturuyordu.

Konya Büyükşehir Belediyesi bu çarşının yıkılmasına karar verdi ve yıkılma işlemleri başladı bu yazıyı da ona binaen yazıyorum çarşının etrafını geçen bir dolaştım ve fotoğraflarını çektim, bu işlemin doğruluğu noktasında ise herkes hem fikir o nedenle o konuda bir yazı yazmayacağım yukarıda da bahsettiğim gibi burada yer alan anılardan bahsedeceğim. İnşaallah bu çarşının yerine de daha faydalı kullanışlı bir yapı yapılır.

Bir mekana insanlar ruh katar.Bir muhite insanlar ruh katar.Şimdi Aziziye Camii etrafındaki ortamın Konya’nın Aydınlıkevler semtinde olması beklenemez. Mevlana Çarşısı’nın ruhu ile yerine yapılacak yeni binanın da ruhu aynı olmayacaktır. Bu değişiklikler işte olumlu mu olacak , olumsuz mu olacak onu ilerleyen zamanda deneyimleyeceğiz. Mesela Kapu Camii civarının bundan bir 10-15 sene önceye göre insanlar nezdinde daha farklı bir anlam kazandığını ve rağbet gördüğünü düşünüyorum mesela çocukluğumuzda daha çok rağbet göre Alaaddin Tepesi ve Zafer bölgesi ise daha azalan bir rağbete sahip , eskiden belli bir nezihliğe sahipken giderek ruhsuzluğa kapıldığını gözlemliyorum.

Ben 1984 yılında Şems-i Tebrizi Camii’nin karşısında bir evde doğdum ve 30 yaşıma kadar orada yaşadım hala dedem , babam orada oturur.Onlarda daha önce yine bu muhitlerde yaşamış , okumuş ve çalışmışlardır.Bizim gündelik hayatımızda Yeşil Türbeyi görmek ,Kapu Camii’nin ezanını duymak , yola çıkınca Alaaddin tepesini görmek , Zafer , Fuar , Bedesten , Aziziye çevresi gibi yerlerde gezmek son derece doğaldı.

Aslında Saray Çarşısı , Rampalı Çarşı , Fatih Çarşısı , Hekimoğlu İşhanı , Vakıflar İşhanı , Ahmet Efendi Çarşısı gibi yerler sıklıkla duyduğumuz kullandığımız yerlerdi. Belki bugün Selçuklu bölgesinde doğmuş 15-20 yaşında bir gence Ahmet Efendi Çarşısı neresi denilse muhtemelen bilemeyecektir.Bu çarşıdan emaye sini alıp düğüne götüren Konyalılar artık yaşlanmaktadırlar : ) İşte Mevlana Çarşısı’da bu çarşılar gibi bir konumdaydı.

Ben lise yıllarım galiba bu çarşıda o zamanlar Ahlak Kültür ve Çevre Derneği’nin kütüphanesi olarak kullanılan yere giderdik. Burada tabii anacağım çok isim olur ama bu kişilerin rızaları olur mu olmaz mı bilmiyorum onun için isim kullanmayacağım belki yazıyı okuyanlar ve bilenler isimleri tahmin edip hatırlayabilirler. Kısa ismi AKÇED idi ve AKÇED kütüphanesi olarak anılan yer 2.kattaydı. Kütüphanenin bir kısmı okuma salonu şeklinde bir kısım ise yüksekçe şekilde sahne olarak tasarlanmıştı. Hala son zamana kadar duran camekanlı kısımlar ise ofis olarak kullanılırdı. Tabii o yıllarda hala görüştüğümüz ve sevdiğimiz şuan Konya vaizlerinden bir hocamız öğrenciydi , yine Almanya’da Diyanetimizin vaizlerinden bir hocamız öğrenciydi , yine emlak sektöründe faaliyet gösteren o zamanlar öğrenciydi bir abimiz ilk tanıştığım kişilerdi.Allah razı olsun hem bu derneğin faaliyetlerinde görev alırlar hem de bir çok faaliyetleri ile üzerimizde tesirleri olmuşlardır.

Bu yıllarda kütüphaneden kitap aldığımı  ve bazı dernek programlarına katıldığımı hatırlıyorum.O yıllarda panaroma denirdi , yıl içinde yaşanmış olaylardan vesaire skeç , müsamere tarzında öğrenci etkinlikleri olurdu , ilahiler falan okunurdu , başarılı öğrencilere hediyeler f verilirdi diye hatırlıyorum onlardan bazılarını izlemiştim. Ben izleyici idim , oyunculuk yapan arkadaşlarımız olmuştur belki onlarda hatıralarını yazarlarsa kalıcı olmuş olur.Bu git geller sırasında tabii hala görüştüğümüz bir çok dost edindik.

Üniversiteye başladığımız yıllarda burası İrfan Eğitim Yardımlaşma Ve Dostluk Derneği’nin merkezi oldu bizde bu derneğin gönüllüleri olarak gönüllü olarak katılacağımız bir çok faaliyet için buraya sıklıkla geldik. İrfander olarak kısaca ifade edeceğimiz bu dernekte en aktif gidip geldiğimiz dönem şimdilerde de başka bir vakfın yöneticiliği yapan bir hocamız zamanında oldu.Sağolsun kendisi beni sever , bir çok çalışmada beraberinde bizi yetiştirme gayretinde olmuştu ve dernek , stk işleyişi konusunda ondan çok istifade ettiğimi söyleyebilirim , çok şey öğrenmeme vesile oldu.

Bu yıllarda derneğin çalışma konularından gençlik çalışmaları konusunda bir çok dostumuzla faaliyetler planladık , toplantılar yaptık tabii burası benim evime yakın yürüyerek gidip geldiğim bir yerdi.O zamanlar ne diyelim gözümüz mü çok açılmamıştı , nerde buluşalım akçed’de , nerde buluşalım İrfander’de derdik , başka yerlerde , cafelerde filan buluşmazdık ama sonralarda değişen şartlarla bizlerde buraların müdavimi olmuşuzdur. Derneğimiz  arkadaşlarla buluşma yerimiz olmaktan ilerleyen yıllarda çıktı daha çok faaliyetler için gider olduk. Üniversite yıllarda şuan İstanbul’da ikamet eden değerli bir kardeşimizle , yine şuan Ankara’da ikamet eden bir kardeşimizle burada çok vakit geçirirdik.

Tabi onun ismini vereyim Emin Usta diye anılan bir aşcı abimiz vardı. Allah razı olsun yemeğinden yiyenler baharatlı ve yağlı yemeklerini hala hatırlıyorlar , tabii emin abi biraz hızlı konuşur ve az kızar gibi konuşurdu ben biraz çekinirdim kendisinden. Ramazan aylarında iftar verilirdi öğrencilere bazen katıldığımız olurdu , organizasyona yardımcı olmak için , merkezin dışında da masalar olur oraya da dilenciler vb akşam toplanırdı tabii Emin Usta biraz onlara kızar filan abi garibana kızma  derdim onlar oruçlu değiller toklar zaten derdi.

Bir isim daha vereyim Osman abi Allah uzun ömür versin çok neşeli bir abimizdir , genelde takılmayı sever insanlara , çok gayretli güleryüzlü birisidir orası ile özdeşleşmiş kişilerdendir. Bir diğer emektarda Hüseyin abimizdir oda sağolsun senelerdir iştigal etmediği bir iş kalmamıştır.Sabırlıdır , sebatlıdır. Bu 3 isim haricinde de burada çalışanlar oldu ama bu üç isimin iz bıraktığını düşünüyorum.

Akçed kütüphanesinden sonra buraya İrfander yerleştiğinde iç dizaynı baya bir elden geçirilmiş ve daha temiz nezih bir yere dönüşmüştü.Ama burada çok programa katıldım içerde bir loş hava olurdu ve iyi bir ses düzenide görmedim zaten ben dünyada iyi bir ses düzeni olduğuna da inanmıyorum nerede olursa olsun hep bir problem çıkar sonuçta bu ortamı hiç değişmedi. Mavi masaörtüleri ile hatırlayacağız genelde.

İrfander’de konferanslar , seminerler , muhabbet toplantıları , çalışma grubu toplantıları yıllarca katıldık buralarda bazen o kadar uzun toplantılar yaptığımız olmuştur hatta benimde bir süre yöneticiliğinde bulunduğum bir gençlik derneği kurma fikrini de burada vermiştik. Burada çok uzun yıllar mutad şekilde bir grup arkadaşla her hafta buluştuk bu buluşmayı bir dönem ben organize ettim , gerçi bu çarşı kapanmadan da bu grup baya bir değişmiş ve hatta eski konsepti son bulmuştu. Bu buluşmayı da derneğin teras tarafından yazın sıcak kışın soğuk bir odada yapıyorduk.

Burada çok uzun yıllar derneğin organize ettiği bayramlaşma programlarına da katıldım tabii bu bayramlaşmalarda hatırımda kalan uzun vaaz ve nasihatler olacaktır. Muhtemelen herkesin de aklında bu kalacaktır.Fakat bayram günleri bir birimizle görüşür ve musafahalaşırdık genelde 200-300 dernek gönüllüsü katılırdı , şimdiki pandemi şartlarını düşünürsek kimse sırayla toklaşmadan dolayı hiç endişe etmezdi. Bazen bu bayramlaşmaları Mevlana Çarşısı’nın zemin katı ortasında da yapıldığı olmuştur.

Mevlana Çarşısı ile ilgili ne yazayım diye düşünürken aklıma geldi merhum Tahir Büyükkörükçü Hocanın cenazae namazını kıldıktan sonra derneği gitmiştim ve çarşının terasndan da büyük kalabalıkla saatlerce cenazenin gidişini izlemiştik nitekim Kapu Camii’nden cenaze yoğun kalabalık nedeniyle ilerleyemiyor ve herkes dokunmak istiyordu , cenaze Mevlana Çarşısı ile Piri Mehmet Paşa Çarşısı arasında kalan yoldan Üçler Mezarlığı’na doğru geçmişti ve o kısa yoldan cenazenin geçişi hayli uzun sürmüştü.

İrfander’de çok gönüllü faaliyete katıldım , sabah namazı sonrası da gittik , yatsı namazı sonrası da gittik , bayramda da gittik , tatilde de gittik çeşit çeşit programlarda yaptık hangi birini anlatsam bilmiyorum kiminden keyif aldığımız da oldu , kiminde tartıştığımızda oldu.Hatta İrfander’in bir ara gençlerden oluşan Genç halini bile teklif etmiş ve kurmuştuk. Uzun zaman faaliyetlerde bulunduktan sonra bu faaliyetlere katılımım gittikçe azaldı haftada bir kere arkadaşlarla son yıllarda mutad buluşmamız için uğrar olmuştu son yıllarda. Bu buluşmalarımızda da biz çok Hadis-i Şerif külliyatı okuduk , sahabe hayatı okuduk ,tabii iyi ki gitmişiz , iyi ki okumuşuz diyorum çünkü geçen zaman içinde bir daha bunları yapmaya fırsat bulacağımız bir zamanı bir daha bulur muyuz , bulamaz mıyız bilmiyorum.

Mevlana Çarşısı’nın ve İrfander binasının ruhu belki üzerimize sinmişti.Bu dernekler hala faal hatta yeni bir bina inşa ettiriyorlar bakalım orada nasıl bir ruh oluşacak. Son yıllarda bu çarşıya İrfander faaliyetlerine daha az katıldığım için pek gitmiyordum , pandemi süreciyle de gitmez olmuştuk herhalde normalleşme adımları ile Haziran ayında falan bir kere uğramıştım son kez , sosyal medya da yıkım işlemlerini duyunca bu maziyi hatırladık , daha özel anılarımız falan canlandı ve netice de bu yazıyı bir kayıt düşmek için yazmak istedim.

Evet Konya’da Mevlana Çarşısı artık hafızalarda kalacak. 12.09.2020

 

Mehmet Emin BAŞALP