LİMONATA YAPMAYA DEVAM EDELİM

LİMONATAYI YAPMAYA DEVAM EDELİM
Siyasi ve dünya görüşü yazımızla ilgili değilde Çetin Altan’ın geçenlerde bir köşe yazısına denk geldim. İsteyenler internetten de bulup okuyabilir ” Limonata ve rafadan yumurta ” diye. Orada şöyle bir kısım var ”
Çünkü bunları bir tek kişi yapamaz. Özenler ve incelikler, ortak bir yaşam kültüründen, kişilerin yaşamına kadar uzanmıyorsa; limonata yapmaya kalktığın zaman, önce evde limon bulamazsın. Limonu almak için dışarı çıktığın zaman da, zaten limonata içme isteğin küllenmiş olur. Dişini sıktın, limonu alıp geldin. Kör bıçak, limonu doğru dürüst kesmez. Buzdolabına su konulması unutulmuştur. Yahut dolap tam o sırada söndürülmüştür. Yahut limon sıkacağını komşu almıştır. Zaten nane de yoktur. Çay süzgeci yıkanmamıştır. Görkemli uzun bardak bir gün önce kırılmıştı. Ama limonata yerine, soğuk maden suyu vardır… Ve yeni icatlar çıkarmak da, insanı üzmekten başka hiçbir işe yaramaz… ” Evet , yeni icatlar çıkarıyoruz.

 

 

Tasavvuf , tarikat , dervislikte tek kişinin zevki olmayan bir özen ve incelikler kültürü idi.

 

 

Bu kültürün öyle yüz yıl öncesine filan gitmeyeceğim şundan 20 sene önce bile muazzam bir kültür vardı.

 

 

Dedemlerin haftalık mutad sohbetleri vardı. Esnafı , tüccarı , emeklisi , gazetecisi , işçisi , memuru bir grup.Gruptaki kişiler şehrin yerlisi , adabını , edebini bilir , mütevazı , hoş sohbet ,nazik kişilerdi. Rahmetli oldu bize yakın oturur bir amca arabası yoktu belkide kullanmayı bilmezdi dedemle gidecekleri için buluşma gününde , bulusma saatinden gec geldigine sahit olmadık erkenden gelir kapının önünde beklerdi. Zil çaldı mı , filan amca geldi maşallah her zamanki gibi erkenden geldi derdik , pencereden bakarız her zamanki gibi Mehmet Bey evde mi diye soran kibar amca ile aynı muhabbet yıllarca sürmüstür. Sohbetlerde de ne bir şov ne bir acayiplik olur , okunacak kitap okunur , yapılacak zikir yapılır , çay ve meyve faslından sonra dağılınır.

 

 

Mutad sohbet usulünü bilenler bilir bir sırayla olur bu sıra geldiğinde annemler vb genel temizlik yapılır efendim koku çubugu yakılırdı.Misafir gelmesede misafir odasının ışığı yakılı tutulur. Misafir varken gürültü yapılmaması tenbih edilir evde bir disiplinli hal olur. Yine bilenler bilir zikir esnasında ışıklar kapatılır. Küçükken bu ortamıda merak ederdik ama alınmazdık. Bu sohbet muhabbet meclisleri ülkemizde az çok bir birine benzediği şekliyle sürüp giderdi.Bir cazibesi bir edebi bir vakarı vardı.

 

 

Tasavvuf , tarikat denilince daha fazla ibadet daha fazla tesbih çekmek filan anlaşılırdı.

 

 

Persembe geceleri , kandil geceleri , ramazan geceleri vb bir sevinç içinde gecerdi.

 

 

Allah dostları sevilirdi.Evliya menkıbeleri belki tekrar tekrar anlatılırdı. Türbe ziyaretleri vb vakar icinde olurdu. Çeşitli sohbet kayıtları yahut bir hafız veya mevlidhanın okuyuşu dinlenilecekse vecd ile dinlenirdi.Güleryüz ve nurani bir sima adeta bu kültürle özdesti.

 

 

Bunlar hep bir sevinç veren , dinginlik veren abartısı olmayan mutad bir takım faaliyetler olup genel halktada bu şekilde idi.İnsana yaşama sevinci , moral motivasyon ve dahi tevekkül katardı.

 

 

Şimdiki gibi asık suratlı arapça kitaplarla dolu bir kütüphanenin önünde oturup bağıran çağıran hocalar yoktu. Bir birinden karışık mevzular dillendirilmezdi. Kimse kimseyi bid’atçilikle şunla bunla suçlamazdı.Tasavvuf , tarikat , dervis , evliya kötü degildi. Zikir bagrış çağrış degildi , herkes günlük kıyafetini giyerdi , taksa bir namaz takkesi takardı , allı , yeşilli acayip sarıklar , cübbeler yoktu.

 

 

Kimileride toplanıp toplanıp sohbet , muhabbet yerine beyin yıkanan bir usul getirdiler , dönüp dönüp aynı şeyleri okudular , videolarını seyrettirdikleri aglak adamın zırvalıklarını adeta ezberlettiler , nezaketi , muhabbeti unutturdular kim olduğu belisiz kisilerden müteşekkil oturma grupları ihdas ettiler , gidenler kendilerini emin değil korku ile karışık baskı içinde buldu. İnsanlığı müslümanları bırakıp para dilendiler . Hurafeci tipler türedi , zikride , giyimide , kuşamıda şova döktüler . Sokakta buldukları adamı dahi soktular her yere. Her yeri abartı aldı , samimiyeti , düzeni , intizamı , sohbet adabını , ibadeti , zikri vb her şeyi tahrip ettiler.

 

 

Ve günümüz insanı şimdi dönüp baktı sanki usul bu yahû usul güzel bir limonataydı , katkı maddeli maden suyu değildi.

 

 

Şimdi ise bu zevkleri arasan ne fayda evde sohbet yok , varsa heyecan yok , eve gelen kibar adamlar yok , merakla dinlenilecek evliya menakıbı anlatacak kibar amcalar yok . Bu özen ve incelikleri yok edip yeni yeni seyler icad ettik. Belki bir yerlerde hala bu incelikleri ve kültürü devam ettiren adeta nesli tükenmiş kişiler olabilir ama onlarda artık medyadan , televizyondan , ilahiyatçılardan , nevzuhur hocalardan , cami kürsülerinden her gün tasavvuf dini mensupları , şirk icindesiniz , para tuzağı yapılar , sahtekarlar vb şeklinde bin türlü hakarete maruz kalıyorlar.

 

 

Yazının devamı ”
Yaşam sevgisi bir kültürdür. Tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi…
Bu sevgi ya vardır, ya yoktur.
Böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar…
Kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler.” Sevgisizlik yayıldı , yeniden insanların bir birini sevmesine bu irfan medeniyetimize toplumumuzun bakış açısının değişmesine ihtiyaç var. O keyifli yücelmeye kucak atmamız , feyz almamız , neş’e almamız lazım. Ve daha önemlisi değişen kendimizinde yeniden değişerek ne halt edeceğini bilmeyip sönüp giden insanlardan olmamamız lazım.02.11.2018

Mehmet Emin Başalp


 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir