KARARSIZ OLMAYIN

KARARSIZ OLMAYIN
Türkiye 16 Nisan’da “Cumhurbaşkanlığı Sistemini” oylayacak , efendim bu sistem ne getiriyor ne götürüyor , bize faydası nedir , ilerde ne olacak , niye değiştiriliyor , niye evet diyoruz anlamadım , niye hayır diyoruz anlamadım , bu maddeleri halk okudu mu , benim bazı maddelere çekincem var gibisinden kararsız olduğunu iddia edenler var şimdi Türkiye gibi bir ülkenin siyasi atmosferini solumuş , geçmişi analiz edebilecek bir kapasiteye sahip bir kişinin kararsızım demesi pek mümkün değildir , kararı vardır da gizliyordur.Yoksa herkesin kafasında az çok oyu şekillenmiştir.Ya evet ya hayır diyordur.
Şöyle bir geçmişe bir baksak , Hz.Adem ‘den beri Hak ve batıl mücadelesi var diyeceğim ama okurlarımdan özür diliyorum , şimdi bu seçimde de hak ve batıl mı var diyeceğiz aman aman bu halkı ayrıştırmak , ötekileştirmek , kutuplaştırmaktır , insanlık ve nefret suçudur , kötü bir ifade ve taktiktir , kim bunları bu milletin aklına soktu bilmiyorum. Efendim geçmişe bakalım desek de öyle Hak’tır , batıldır , millidir , gayrimillidir , şudur , budur falan böyle ayrımlara girmiyoruz. ( İroni yapıyorum tabi , yanlış anlaşılmasın bu mücadele kıyamete kadar var olacaktır )
Ayrımcılığı , ötekileştirmeyi , kutuplaştırma nedir ne değildir bilmeyenler kusura bakmasınlar bu kelimeleri dillerine de pelesenk etmişler tekrar edip duruyorlar. Ayrımcılık siyah – beyaz diye ayırmaktır.Ayrımcılık etnik özelliklerden , mezhep özelliklerinden , fiziksel özelliklerden vs kişilere haklarını vermemektir , başka muamelelere tabi tutmaktır. Tabi ki böyle bir ayrımcılığa herkes karşıdır.Siyasette ayrımcılık olur mu ? hayır olamaz diye hemen fevri bir cevap vermeye gerek yok , makul görülen ayrımcılıklar vardır , monarşi bir tür ayrıcalıktır , o aile ve soyuna yönetim yetkisi vermektir. Yine İngiliz Lordlar Kamarası bir ayrıcalıktır , bir takım ünvanlara sahip olanlar o meclise girebilmektedir. Efendim , Halife Kureyş’ten olmalıdır şeklinde , Hz.Peygamber’in vefatından sonra Hz.Ebubekir Efendimizin seçiminde savunulan görüşte bir tür ayrıcalıktır.
Ötekileştirme nedir , bir grup içinde veya geniş olarak söyleyelim bir insan topluluğu içerisinde bir takım kişi veya kişilerin kendilerinin meziyetlerini , fikirlerini üstün görme , bir grubunda meziyetlerini , fikirlerini noksan görme yoluyla yaptıkları değerlendirme ve kimliklendirme çabasıdır. Şimdi ötekileştirme iyi bir şey midir , değildir ama insan ötekileştirme yapamaz diye bir şey yoktur bu bütün toplumlarda hayli yaygındır ve insanlar nefret ve şiddet boyutuna ulaşmadıkça devamlı suretle ötekileştirme yapmaktadırlar. Dünya’nın her yerinde vardır , şehirli , bedevi ayrımı yapmakta , avam , havas ayrımı yapmakta bir ötekileştirmedir. Yeri gelir alimler , cahiller demekte bir ötekileştirmedir. Kadınlar diye bir cümleye başlamakta cinsiyetçi bir ötekileştirmedir. Bu bizler ve onlar ayrımıdır. Bizi , kişi kendi tarif eder , onları , kişi kendi tarif eder , herkesin kendi bizinin karşısında bir onları vardır.Bir toplumda ötekileştirme yoktur , olmamalıdır diye anlamsız iddialara girişmeye gerek yoktur. Çünkü insanlar arasında keşke olmasa ama tefrika olmaktadır. Lakin Hadis-i Şerif’te bir husus vardır İslam ümmeti dalalette birleşemez çok şükür , bir ihtilaf halinde de çoğunluğa tabi olmak gerekir. İslami bir şiar varsa budur , marjinallik veya marjinal görüşlerin taraftarı olmak , ötekileştirmeye uğradığını iddia etmek suretiyle kendini ayrı tutmaya çalışmak takdir edilecek bir davranış değildir.Burada şu da anlaşılmasın tabi ki doğruyu ve Hakkı tek kişi olsan bile savunmalısın ama burada kast ettiğimiz bir yargılama ve adalet kriteri değil bu öyle bir mevzuda olur. Adalette ötekileştirme olmaz , kastettiğimiz insanlar arasında görüş ayrılığına yol açan fikir ve uygulamaların tartışılmasından doğan ötekileştirmedir.

Kutuplaştırma nedir , izah etmeden şunu belirtelim her şey zıddıyla kaimdir.Bu dünya böyle yaratılmış. Diyalektik düşünce diye sunulan , Mark’sın vb ‘lerinin öne sürdüğü de budur. Artı kutup varsa eksi kutupta vardır. Şimdi gelelim kutuplaşma nedir , kutuplaşma kişilerin bir birine zıt iki görüş etrafında kenetlenmesi ve karşı karşıya gelmesidir.Kutuplaşma bir topluma zarar verir mi , verebilir. Kutuplaşmanın zıddı nedir , çoğulculuk falan denir işte her görüşü uzlaştıralım şeklinde. Buda her şeyde mümkün değildir çünkü bazı kırmızı çizgiler vardır , adam öldürme suçtur , hırsızlık suçtur herkes bu konularda uzlaşıveriyor ama içki içmek suç olsuna gelince uzlaşma olmuyor. Her şeyde kutuplaşma olmasın amenna ama bazı şeylerde karşı karşıya gelmekten başka çare yoktur. Bir şeyde kırmızı çizgi , iddia ve adaylık varsa kutuplaşma tabii sonuçtur zaten İslam idare sisteminde bu husus az olsun diye adaylık usulü yoktur , bir grup münasip bir kişiyi seçer.Şimdi biri çıkıp bu sistemi savunsa irademiz elimizden alınıyor diye yaygara kopar.
Mesele uzunda yukarıda izah etmeye çalıştık şimdi bir referandumda evet veya hayır şıkkı olur , bu referandumda süresince yapılan propagandaya da ayrımcı ve ötekileştirmeci denemez. Dense dense toplum kutuplaşıyor denebilir ama benim kanaatim kutuplaşan bir toplum ve Türkiye yok , çünkü sistem tartışmasından kutuplaşma çıkmaz , çıksın diye çıkarmaya heveslenen hayırcılardır.
Kutuplaşma iki zıt görüş arasında çıkar parlamenter sistem ile başkanlık sistemi bir birinin zıddı değildir ki ; bunu bir birine zıt iki sistemmiş gibi sunan bu sistemlerin ne olduğunu bilmiyor demektir. Başkanlık sisteminin zıddı parlamenter sistemdir ee bunların uzlaşı noktası yarı başkanlıktır gibi absürt görüş öne sürmek gibidir. Neticede bu bir sistem değişikliği oylamasıdır.

Cumhurbaşkanı ve başbakan olan bir sistemden sadece cumhurbaşkanı olan bir sisteme geçiliyor. Burada hukuk düzeni değişmiyor , anayasal sistem değiştirilmiyor , ülkenin yönetim yapısı oylanmıyor , üniter ve federal sistem bir birinin zıddıdır misal böyle bir oylama yok. AB’den çıkmayı İngiltere nasıl oyluyorsa öyle bir oylama yapacağız . Monarşi gelsin gelmesin oylaması yapılmıyor , kominizmden çıkalım mı oylaması yapılmıyor hatta ve hatta laiklik ilkesi bile oylanmıyor.Bu oylamayı rejim oylanıyor şeklinde ifade etmek ve sunmak kötü niyettir.
Uzun uzun izah etmekten yoruldum ama Türkiye siyasi tarihinin istikrarsızlık ürettiği bir vakıa , bunun bir şekilde aşılması gerekiyor bu sistem değişikliğinin en temel getirisi istikrara sağlayacağı katkı buda ülkenin projelere yoğunlaşacağı , kısır siyasi çekişmelerden uzaklaşacağını gösterir.Türkiye’nin güçlenmesini herkes istiyorsa eleştiriler neye karşı.
Cumhurbaşkanlığı sistemi ülkede var olan hangi hakkı ortadan kaldıracak veya hangi özgürlüğü kısıtlayacak bu tür bir eleştiri getiren var mı , yok . Cumhurbaşkanlığı sistemi hangi ekonomik sıkıntıyı beraberinde getirecek veya hangi dış politikayı bize zorunlu kılacak bunun izahını yapan oldu mu , çünkü yok. İşinde gücünde işçinin , okulundaki öğrencinin , üretimdeki çiftçinin , görevindeki memurun doğrudan veya dolaylı olarak ne gibi bir etkilenmesi olacak. Kafamızda şöyle bir algı varsa yıkıp atalım , artık her şeye başkan karar verecek o ne derse o olacak yok böyle bir şey.Bu algı temelsiz bir algı olup temelsiz bir tek adam sistemi eleştirisi üretmektedir.
Ayrıca tek adamlık eleştirisi son derece komiktir , en marjinalinden başlayalım uç sol , marjinal solun ideolojileri zaten tek adam üzerinedir , kominizm , sosyalizm tecrübesi yaşayan bütün ülkelerde tek adam despotizmi vardır ama bu onlara göre devrimciliktir , çünkü diğer partiler ve diğer adaylar gereksizdir.
Başkanlık bu haliyle kuvvetler ayrılığını tam sağlamıyor diyen dindar ve sağ partimiz ise kendi parti kongrelerinde ilkemiz tek aday ve tek listedir hususunu hep deklare eder. Kamplaştırma , kutuplaştırma hususuna ise hiç girmiyorum siyasi varlık sebepleri bu söylemlerdir.
Bir diğer partiye ise parti demekte mümkün değil terör örgütü uzantısı bir parti , eş başkanlık vb çok demokratik göründüğünü iddia eder ama bazı eli silahlı liderlerinin emirlerine karşı dahi gelemez.
Gelelim hayırın başını çeken partiye , geçmişi vukuatlarla dolu bir parti , bu ülke tek parti rejimi yaşadıysa bu parti yaşatmıştır. Bu ülkede demokrasi , insan hak ve hürriyetleri ile inanca karşı çıkıldıysa bu parti nedeniyle çıkılmıştır. Parti içinde demokrasi olduğunu da iddia ettikleri halde bir türlü kendi aralarında birlik ve beraberlik sağlayamamış olup , devamlı kongreler , tartışmalar bu partide yaşanmaktadır. Tek adamlıkları da , çoğulculukları da problemli ve çelişkilidir. Halkçı olup halktan uzaktırlar.Millete tepeden bakma alışkanlığından vazgeçmemişler , milletin tercihine saygı duymamışlardır.
Dahası bu tek adamlık eleştirisi tamamen samimiyetsiz bir eleştiridir. Önce sen kendi partinde ne kadar çoğulcusun onu izah edeceksin öyle çıkıp konuşacaksın. Biri Castro’ya övgü düzer , tek adama karşıyım der , öbürü kendi liderine , kurucusuna bir küçük eleştiriye dahi tahammül edemez yok sistem şöyle olur böyle olur , yani şu eleştirilerinizi samimi yapın. Cumhurbaşkanlığı sistemine hayır diyenler bizim derdimiz tek adamlık falan değil , bu sistem olursa biz iktidar yüzü göremeyiz de ondan hayır diyoruzu açık , sarih ve net şekilde ortaya koyun.
Başkanlık sisteminde iktidar olmak , seçilmek zordur. Çünkü başkanlık sisteminde bir partiyi bölüp , iktidarı alaşağı etmek yoktur. Bakınız RP – DYP hükümeti zamanında DTP’nin ortaya çıkışı , başkanlık sisteminde dördüncü olmuş o zaman % 14 oy almış Ecevit’in hükümet krizleri nedeniyle başbakan olması , azınlık hükümeti kurması mümkün değildir , seçim sonucunda bir birine en sert eleştiriyi yapmış partilerin hükümet kurmak zorunda kalması düşünülemez ANAP – DYP hükümeti gibi , başkanlık sisteminde yüzlerce tur sonunda cumhurbaşkanlığı seçememek yoktur , Fahri Korutürk sonrası gibi , başkanlık sisteminde 367 krizi yoktur , başkanlık sisteminde marjinal görüşleri savunup iktidara gelemezsin. Hülasa başkanlık sisteminde aldığın az oyla hükümet denkleminde santranç oynayıp , kenarda bekleyip , kötü durumdan yararlanıp daha fazla yetki alamazsın. Başkanlık siteminde milletin önüne çıkıp , desteğini alacak karizmaya ve birikime ihtiyaç vardır. Başkanlık sitemi çalışmak gerektirir , nitelik gerektirir.
Şimdi bu beceriden , geçmişten , tabandan yoksun olan bütün partiler hayır diyor çünkü halkın değerleri ile , inancı ile sorunu olan parti diyor ki , benim oy potansiyelim zaten belli benim iktidar imkanım bitiyor hayır diyorum diyor ama böyle diyemem meclisin etkinliği azaltılıyor demem lazım , başkan iyi denetlenmiyor demem lazım diyor. Öbür hayır diyen dindar parti ise bizden biri başkan seçilirse bizim parti içi vesayet biter , kontrolde edemeyiz , karizmatik adayda falan kontrolümüz dışında olur diyor aslında ama oda bunu açıkça diyemiyor , kuvvetler ayrılığı kamil manada değil biz esasında karşıda değiliz ama bizim istediğimiz başkanlık bu değil diyor. Marjinal uç partilerin ve terör partisinin hayır demesi ise zaten gayrimillilik ve kötüniyet , izaha bile gerek yok.

Başkanlık sisteminde ya kötü bir aday seçilirse endişesi , halk tepkisel bir şekilde başka adaya yönlenirse yönünde görüşler. Bu başkanlık sisteminde ne kadar mümkünse parlamenter sistemde de o kadar mümkün. Şimdi başkanlık sistemi malum iki turlu ve neticede halkın ayrıdan fazlasının oyunu alarak seçiliyor. Seçilen kişide rastgele seçilmiş muamelesi yapmak doğru değildir.
Başkan adayı olmak zor , mecliste gurubu bulunan ve seçimlerde % 5 oy alan partiler ve 100.000 seçmen imzası ile aday gösteriliyor. Efendim kendine çok güveniyorsan bir parti kurup % 5 oy alırsın sonrada bir sonraki seçim başkan adayı olursun. Şimdiki seçimde de siyasi başarısı olmayan başbakan olamaz , hükümet kuramaz.
Burada mesele şudur , uzun iktidar dönemi muhaliflerinde yüksek tepkili ve bilenilmiş bir anlayış geliştirir. Bu da son derece normaldir , kişiler kendilerine yakın bulmadıkları yöneticiler iktidarda bulundukça daha fazla keskinleşirler. Bugün cumhurbaşkanlığı sistemi oylamasına hayır diyenlerin ortak motivasyon noktası budur. Fakat bu muhalefet anlayışı gerçeklikten uzaklaşırsa , kişisel nefrete , devlet ve millet aleyhine savrulursa sorun vardır.
Sen bu ülkeyi yönetmeye talip oluyorsun , milli bir duruş gerektiren uluslar arası konularda devletini ve hükümetini savunmuyorsun. Başka ülkelerde kendi ülkeni kötülüyorsun. Kökü dışarıda bu ülkeyi yıkmak ve parçalamak için tasarlanmış örgütlerden sırf hükümete muhalif diye medet umuyorsun , susuyorsun , inanmıyorsun. Ülkenin güçlendiğine ilişkin iddialarla dalga geçiyorsun. Kusura bakma senin muhalifliğin artık kontrolsüz , devlete ve millete karşı yönelmiş sinir harbi içerisinde bir muhalefettir. Eleştirilmeyi hak ediyorsun.
Kararsız olunamayacağını yukarıda da izah ettim. Tarihsel olarak tanzimattan beri 200 yıldır batılılaşma çabası içerisinde kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir ülke düşlemekteyiz. Birileri buna ancak batıya yüzümüzü dönmekle olabileceğine inandı. Fakat biz dünyanın en büyük 10 ekonomisi içerisine girmiş , üreten , geliştiren , eğitimi yüksek , bölgesine ve İslam dünyasına liderlik eden , dünyada hak ve hakikati savunan , mazlum ve mağdurlara yardım elini uzatan adil , birlik içerisinde bir ülke hayal ediyoruz. Bu uğurda çalışmayı bir dava meselesi olarak görüyoruz. Bu ülke kendi kaynaklarını kendi işleyen , hakkını , emeğini dünyanın emperyal güçlerine kaptırmayan , kendine güvenen , topraklarına emperyal güçler tarafından göz dikilmeyen , İslam kardeşliğini sağlayan tam bağımsız bir ülke olsun istiyoruz. Bu ülke ezilmişlik , geri kalmışlık duygusunu atsın istiyoruz. Kararın bu yöndeyse oyunu buna göre kullan değilse parçalanmış iktidarlardan memnunum diyorsan eski sistemi savun.
Bu referandumun 2010 referandumu ile benzer bir yönü yoktur o daha sonra şöyle ifade edilmişti bizi batıya yaklaştıran bir değişiklik bu değişiklik ise bizi batıya mı yaklaştırıyor yoksa uzaklaştırıyor mu ?
Fakat 200 yıldır bize biçilen yönetim sistemi ile artık Türkiye’nin ivme kazanması mümkün değildir.Türkiye’nin idari meselelerde tartışmayla geçirecek vakti yoktur. İçeride ve dışarıda söz sahibi olabilmek için güçlü bir idareye ihtiyaç vardır.Bir işletmeyi bile ayakta tutan işletmecisidir. Bu ülke kendi kendine , iddiasız şekilde kalkınacak , gelişecek değildir , bunu sürdürülebilir kılmak zorundayız.
Çünkü ülkemiz güçlendikçe yedi düvel birleşip üzerimize saldırıyor , biz kolay bir coğrafyada yaşamıyoruz. Bu referandum tercihi basit bir tercih değildir , evetin ve hayırın hem ülke içinde hem de dünyada önemli anlamları vardır. Bu taraf olunmayı gerektiren bir oylamadır.Bu oylamaya ilişkin görüş belirtmenin ne ayrımcılıkla ne ötekileştirmeyle ne kutuplaştırmayla alakası vardır. Güçlü bir yönetim Türkiye’yi güçlü kılacaktır , güçlü bir Türkiye tüm insanlık için gereklidir.Bu boş bir hamaset değildir buna inanmayan kendini küçük görmektedir. Biz Nepal , biz Brezilya biz Moldovya değiliz , biz bir cihan imparatorluğunun mirasçısıyız. Bunun şuurunda bir oy kullanacaksınız, bu ülke vatandaşlarını heyecanlarını diri tutmak zorundadır.İçine kapanık , bitik bir Türkiye’yi savunanlar bu ülkenin iyiliğini istemeyenlerdir. Neticede gelin bu referandumda oyumuzu Güçlü Türkiye’den yana kullanalım. 20.03.2017

Mehmet Emin Başalp

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir