Şehir Estetiği , Betonlaşma ve Gökdelenler

IMG_7585 ŞEHİR ESTETİĞİ , BETONLAŞMA , GÖKDELENLER
Twitter adlı sosyal medya sitesinde Ayasofya camisi arkasında yer alan gökdelen silüetlerinin aradaki bitişik nizam apartman , işhanı vb gibi beton yığınlarından daha estetik göründüğünü ifade etmiştim.Hak verenler oldu , eleştirenler oldu vb , yine o site üzerinden bir flood yani bir dizi tweet atacağım demiştim ama konu hayli uzun olup derdimi tam ifade edeyim diye blog yazısı yazmaya karar verdim.
Şimdi beni bilen bilir ben şehir estetiği , betonlaşma , mimari eser estetiği , yeşil alan , tarihi yerlerin korunması , kadim kültürümüzün yaşatılması konularında falan oldukça hassasımdır. Lakin son dönemlerde şehirleşme karşıtı söylemlerde bulunanlar sıklaştı fakat ne geçmişi analiz edebiliyorlar ne öne sürdüklerinin vatandaşta karşılığı var ne sorunları yerinde görmüş , yaşamış, gözlemlemiş kişiler ne de kültürümüze veya estetik kaygımıza yönelik anlam ifade eden değerlendirmelerde bulunuyorlar tamamen keyfi ve sloganik bir tepkisellik var. Avrupa , Asya , Amerika hatta Afrika , Arabistan vb kıyaslarda cabası oluyor bu mevzunun.
1984 doğumlu bir insanım , 1800’lerin İstanbul’unu veya 1950’lerin Konya’sını falan gözlemleyebilmiş değilim.Ancak sorarak , dinleyerek , okuyarak falan malumat sahibi olmuşumdur.Kısa kısa örnekler vermek suretiyle geçmiş şehir algılarına bir bakmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Osmanlı döneminde doğmuş İstanbullu yazarlar Mehmet Akif olsun Mithat Cemal olsun Refik Halid olsun sayıca çokdur daha İstanbul şehrini tasvirde şehrin ahşap mimariden kaynaklı olarak ahşabın zaman içerisinde kararması ile de mahalle ve sokakların korkunç gözüktüğünü ifade ederler. İstanbul’u yemyeşil olduğunu falan tasvir eden yoktur aksine kapkara olduğunu öne sürerler..Sadece Boğaziçi yalı kültürünü falan bilen biraz daha zengin ailelerin yaşamlarını gören Abdülhak Şinasi Hisar’ın “ Boğaziçi Mehtapları “ ve “ Boğaziçi Yalıları “ “ Çamlıca’daki Eniştemiz “ kitapları farklılık arz edebilir. Gelelim Akif’e ne diyor , Akif’i niye önemsiyorum , o dönemi realist , çekinmeden anlatmış bir yazardır.
Safahat’tan ;
“Görüyordum, iki üç bin mil açıktan bakarak,
Şu sizin kapkara İstanbul’u, kardan daha ak. “
“ Bizim mahalle de İstanbul’un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek”
İstanbul kapkara gözüküyor ve Fatih’e oturan Akif sokaklarda yüzüleceğinden bahsediyor.
“ ne Haliç’in o yosun çehreli miskin suları ne onun hilkate küsmüş gibi duran kenarı,
ne karşı sahilin baş başa vermiş düşünen, pis, eski, ağlamış yüzlü sakîl evleri “
Ev tasavvurları da pek iç açıcı değildir. Daha çok sayıda tasvirler kıyaslar vardır ama yazının tümünü bu konuya ayıramayız. O dönem yazarlarının hepsi şehri , yapılaşmayı eleştirir , ahşap evlerin tahtakurusu şikayetinden , sokaklardaki çamurdan , tozdan vb bahsedilir ne mamur şehirlerimiz , ne ferah meydanlarımız , ne yeşil sokaklarımız var filan diye yazdıkları pek vaki değildir.
Yine Konya’dan duyduklarımız örneklerini azda olsa görebildiklerimiz , bahçe ve bahçeden ziyade ören denilen bir açıklığa sahip kerpiç binalardan oluşan bir Konya , o bahçelerde de pek ağaçlık değildir çünkü bahçeye bostan ekileceğinden gölge etmesin diye pek ağaç da dikilmez , şimdiki gibi şehir peyzajında da çam vb de bulunmaz bunlar orman ağaçlarıdır. Konya sokaklarının yazın tozu , kışın çamuru hala yaşlılar tarafından anlatılmaktadır.
Anadolu’yu gezen bütün yazarların vb bilhassa Osmanlı son dönemi dahil Anadolu’nun çorak ve harap durumda olduğundan bahsederler. Kendi köyümüz için duyduğum bizim bazı bağlarımız vardır , bu bağların Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir Nahiye müdürü tarafından zorlama ile oluşturulduğu yönündedir.Nahiye müdürü o zaman köylülere buraları bağ yapın dediğinde orada bağ olmaz diyip köylüler umursamıyor , nahiye müdürü bir kısım köylüyü karakolda falakaya yatırınca “ gül dahi yetişir efendim “ diye acıyla bağırdıklarını ve akabinde ağaç , üzüm vb ekmek suretiyle bağların oluştuğunu ifade ederlerdi.
Bütün bunları niye ifade ettim , öyle yeşil şehirlerimiz falan yoktur , şimdi geçmişe göre daha yeşil , daha sosyal donatı alanları ile dolu bir şehirciliğimiz oluştur , yeterli mi kesinlikle değil o ayrı mevzu.
Bir diğer husus yapılaşmamız , şimdi Osmanlı döneminde de düzenli yapılaşma , kaliteli yapılaşma falan şehirlerimizde yoktur , yerel ustalar kaynaklı , kişinin hali vakti yerindeyse daha güzel ve geniş evler , maddi durumu yetersizse daha tek katlı iki göz bir mabeyn denilen evler ağırlıkta , onlarda birbiri içerisine geçmiş , karmaşık sokak yapılarına dayalı. Tarihi binaların bile diplerine kadar yapılaşmanın olduğu açıktır.Fotoğrafını görmüştüm Çemberlitaş’ın etrafı evlerle kapalıdır, Ayasofya ve Sultanahmet arasında camilerin diplerine kadar yapılaşma vardır o mahalle yandığı için yeniden yapılaşma olmamıştır , etrafları açılmıştır.Yine Konya Mevlana Türbesi ve Sultan Selim Camii yanında hamamlar , tuvaletler , kahvehaneler vb olmak üzere harabe binalar yaygındır.Daha sonraki yıllarda etrafta düzenleme çalışması yapılmış yıkımlar olmuştur.Efendim otantik durumu bozulmuştur diye belki eleştirilebilir ama buda bir anlayıştır , etraf ağaçlık hale getirilmiştir.Aynı şekilde Alaaddin Tepesi’nde de eski fotoğraflarında ağaç gözükmezken yeşillendirilmiştir.
Daha sonraki yıllarda ise bir anlayış değişikliği daha gerçekleşti tarihi mekanların silüetlerinin daha iyi görülebilmesi etraflarının açılması politikası güdüldü.Her binanın durumuna göre değişir ama ben bunu destekleyenlerdenim. Bilhassa Türbeönü çok tartışıldı fakat o bölgede ağaçlar varken , gidip gözlemlediniz mi ? Bilhassa insanları rahatsız edebilecek şekilde ağaç diplerinde yazları yatan kalkan kişiler oluyordu , bu tür parkları mesken edinen bir banka otursan yanına gelip rahatsız edecek kişiler yaygınlaşıyordu. Çekirdek çitleyen kişiler , dilenciler vb hadi daha fazlasını belirtmeyeyim bir takım pazarlıkların yapıldığı bir mekan haline bile geliyordu.Yoğun ağaç ve çalı durumu güvensiz bir ortam oluşturabiliyordu bilhassa geceleri. Ayrıca çim sulamasının atrihi eserlerin temellerine zarar verdiği de ifade ediliyor. Efendim asayiş sorunlarının çözümü ağaçları kaldırmak mı idi diye sorarsanız buda bir bakış açısıdır ama bu etrafını açma konusunu ben daha doğru buluyorum. Değil ağaç bölgede çirkin yapıların yıkılması ve cepheleri düzenli binaların olmasını istiyorum işte o zaman estetik bir şehirleşmeden bahsedilebilir.
Esas mesele estetik sorunudur.Türkiye köyden şehre göç olgusunu derinlemesine yaşamış bir ülkedir , milyonlarca insanın göç ettiği şehirlerde hiçbir idare düzenli ve estetik şehirleşme başarısı ortaya koyamaz.Bu göç şehir merkezlerinde zamanında çok da yüksek olmayan bitişik nizam apartman kültürünü maalesef getirmiştir.Bu apartmanlar düz , dışarıya da sadece pencereleri olan hiçbir estetik çizgisi olmayan alelade yapılardır. Bendeniz 30 yıl kadar Konya Şehri’nin merkezinde oturdum , bizimde apartmanımız 3 katlı ve bitik nizamdı , bir odamızın hiç penceresi yoktu bu evlerin genelide böyledir.Bu bitişik nizam apartman stili en kötü yapılaşmadır , bahçeli siteler bunlardan çok çok daha iyidir isterse 20 katlı olsunlar. Gelelim bahçeli müstakil ev dururken niye yüksek yapılaşma bu maalesef realitedir , şehrine nüfus yığılmış , konut ihtiyacı var , yüksek yapılaşma izni olmazsa bunun sonucu vatandaşı gecekondulaşmaya itmek olur.Ayrıca bu kadar yoğun nüfus halinde müstakil evlerden oluşan bir şehirde eğitim , sağlık ve başta ulaşımı kısa vadede nasıl sağlayacaksın.Bunlar önceden planlanmış ve az yoğunluğun olduğu şehirlerde ancak belli bir kültür ve planlama ile mümkündür.Maalesef gönül ister ki böyle olsun ama işin realitesi buna izin vermiyor.Demirel’in meşhur bir sözü vardır “ Bize plan değil pilav lazım “ diye vatandaş ucuz konut ister , iyi konut ister , geniş konut ister , ulaşımı kolay olsun ister , tüm bunları ayarlayabilmek de öyle çok kolay değildir.Burada maalesef betonlaşma , alçaklık , yükseklik falan değil esas ihmal edilen estetiktir , çirkin yapılaşma , çirkin balkon düzenleri , çirkin renkler , teraslara kat çıkmalar , balkonlara yapılmış birbirinden farklı kapatmalar , çirkin tabelalar , çirkin çatılar , antenler , bacalar , mesele yapıların estetiksizliğidir. Yine tekrar ediyorum tüm çirkinliğin sebebi alçaklık , yükseklik değil bu estetiksiz binalardır.Gökdelenin olması , apartmanın olması veya müstakil yapının olması veya orada atrihi bir yapının da olması eğer bunlar iyi planlama ve estetik yapılaşma halinde aynı sokakta bile sırıtmadan ve uyum içinde bulunabilir. Gerçi yüksek yapılaşmaya karşı çıkan vatandaşımızda kendi arsasına bir kat daha fazla imar alabilmek için yapmayacağı şey olmayacak kadar da ilkesizdirler.
Konya Şems Camisi etrafı parktır , bazen camii ve parkı öyle fotoğraflıyorlar ki ne güzel diyorum ama gerçek böyle mi değil , parkın etrafıyla birlikte birbirinden çirkin , herhangi bir nizamı olmayan apartmanlar, işyerleri , çay ocakları , yapılaşmayı görünce sivil mimarinin çirkinliğini anlıyorsun.Bunu görünce dersinki keşke etrafında 4 gökdelen olsa diyebilirsin bir düzen bir estetik olur hiç olmazsa diye.
Gökdelenler tabiî ki istenilen bir yapılaşma değildir , hele bizim dini ve kültürel algımızda yüksek yapılaşmayı sakil karşılar , bu tür yapılaşmayı belki mahallenin içine sokmamak lazım , iş ve ticaret merkezleri ağırlıklı bölgelerde yapı stoğunu azaltmak için gökdelen iyi bir fırsattır. Belli bölgelerde de toplanabilir.
Gelelim bir tarihi yapının ardında vb gökdelen gözükmesi çok mu kötüdür , kötü olduğu da vardır fakat tarihi mekanın ardı , birbirinden çirkin beton bloklarla dolu olacak , çok uzaklardan yapılan bir çekim ile arkada gökdelen silüeti görülebilecek , kusura bakmayın oradaki çirkinlik gökdelenler değil etraftaki yapılaşmadır. Zaten Ayasofya vb yanında gökdelen yoktur dibine yapılırsa zaten çirkin olur İstanbul’da bunun örneği de Bezmi Alem Valide Sultan Camii’nin arkasında yer alan gökdelendir ve silüeti de , tarihi de , her şeyi de berbat etmektedir.ben buna karşıyım ama tarihi camilerin etrafında zevksiz tabelalar içinde berbat yapılaşmalara tepkimiz yok , gökdelen tepkimiz var olmaz. Estetik kaygısı en yakından başlayıp bir kül halinde değerlendirilmelidir.Ütopik şekilde düşüncelerden de vazgeçilmelidir.

Uzak fotoğraflar , tarihi yapılar etrafında gerçekleştirilen tartışmalar odağında bir şehircilik vatandaşın günlük yaşantısına etki etmez.Bir vatandaş olarak önce pencereden ne görüyorsun , estetik binalar var mı ? , sokağın geniş ve düzgün mü ? güneş alıyormusun ? en yakın yeşil alan sana ne kadar uzak ? okulun , camiin , alışveriş merkezin estetik ve temiz mi ? ilk önce değerlendirilmesi gereken bu. Sen mahallendeki parktan faydalanabiliyorsan , sosyal donatı alanlarından memnunsan , sıkışık trafiği olmayan bir caddede bulunuyorsan , aracını rahat park edebiliyorsan , evlerin cepheleri ve yapılaşması düzenli ise bir vatandaş olarak bunların korunması ve iyileştirilmesi ile uğraşmalısın. Yoksa senin sokağında kanalizasyon yoksa , karşındaki apartmanın altındaki dönerci taa çatıya kadar iğrenç bir baca çıkarttıysa , parktaki taşlar sökülmüşse bunlarla uğraşacağın yerde bilmem neredeki gökdelen seni rahatsız ediyorsa , yok bir meydanda ki ağaç sayısı azalmış ise bunlar gerçek yaşamdan uzak durumlardır. Esas mesele bunlarda değildir bunlar rahat bir şehir yapılaşmasının en son sorunlarıdır.Önemli olan konut alanlarında ki ferahlığın sağlanmasıdır. Çok yoğun yüksekliği olmayan , az sayıda bloktan oluşan yeşil alanı fazla site yapılaşmasına gayret edilmelidir. Şehir merkezinde ki bitişik nizam apartman varlığı bilhassa kentsel dönüşüm ile azaltılmalı ve ortadan kaldırılmalıdır.Tarihi binaların etrafı açılıp zevksiz ve estetiksiz binalar kaldırılmalıdır.Bina estetiğine önem verilmeli ve şehir ve sokaklarımız güzel ve uyumlu olmalıdır vesselam.05.05.2017

Mehmet Emin Başalp

Şehir Estetiği , Betonlaşma ve Gökdelenler” hakkında 1 yorum

  1. Emin Bey.betonladma üzerine işler yapan bir ressamim.Fikir alisverisi icin bana ulasmaniz mumkun mu mail yolu ile?

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir