NOSTALJİK BAKIŞ VE İSLAMCILIK

NOSTALJİK BAKIŞ VE İSLAMCILIK
Son günlerde bir İslamcılık tartışmasıdır gidiyor , İslamcılığı tarihi , siyasi vb teknik olarak analiz edecek değilim şöyle nostaljik bazı esintilerle İslamcılık geçmişine bir bakalım dünden bugüne ne değişmiş kabilinden dedim , belki şekil şemal hızla değişiyor olabilir ama fikirler ne ölçüde değişti sanırım onu ölçmekte hayli zorlanıyoruz o daha ciddi çalışmalar gerektirir.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın o meşhur dörtlüğünde de ifade ettiği gibi zaman kesintisiz şekilde devam ediyor ve biz içindeyiz hala , dün ile bugün birbirinin devamı iken farklılaşmak belki şaşırtıyor insanları.
“ ne içindeyim zamanın,
ne de büsbütün dışında;
yekpare, geniş bir anın
parçalanmaz akışında.”
Dönelim biz nostaljiye şöyle 90’lı yıllara tabi o dönem şahsen ezgilersiz olmaz. Bir dönemi en iyi müziğin anlatabileceğini düşünürüm. 90’lı yılların meşhur ezgileri vardır , kalksam ve dirilsem , dayan mücahidim , adeta dillere pelesenk olmuş bir güneş doğuyor , şehit tahtında veya o dönem ülkemizde yaşanan başörtü sorunlarından mütevellit ağlama karanfil . Bu eserler bir tür hem ülke içinde hem de İslam dünyasında yaşanan sorunlara karşı bir tür protest müzik idi ama oda sol cenahın kullandığı bir tabir olduğundan artık kim icad ettiyse ezgi deniyordu. Şarkı , türkü dinlemeyi kınayanlar o yıllarda ezgi dinlemeyi tavsiye ederlerdi. Nedense insanın kendini kalıplaştırması çok zor bir durum olsa da o dönemde insanlar kendilerini kalıba sokmayı daha önemsiyorlardı. Artık ezgi dinleyip dinlemediklerini bilmiyorum , bu ezgi sanatçıları da bazıları çeşitli arayışlara girse de müzikal faaliyetlerine devam ediyorlar fakat yeni bir müzikal açılım geliştirilemediği için 90 ‘lar pop şarkıları misali düşen kaliteli aynı şekilde bu cenahı da etkilemiştir.Bugün İslamcılık ile özdeşlemiş bir müzik akımı ve eseri bulunmamakta olup bu büyük bir eksikliktir.90’lı yıllardan daha fazla adeta iç içe yaşadığımız Suriye iç savaşı , göçler , göçmenlerin denizlerde boğulması gibi hadiseler şaşırılacak bir şekilde nedense ne müziğe ne edebiyata yansımıştır.Sosyal medya düzeyinde kalmış tepkisellikler haricinde bu dönem açısından zihinlerde herhangi kalıcılık bulunmamaktadır.Bu husus düşünülmesi gereken bir husustur.
90 ‘lı yıllarda Müslümanların sorunlarına ilişkin duyarlılık soğukkanlı analizler ve haberler ölçeğinde had safhadaydı.Çeçenistan , Bosna , Moro , Keşmir ve kanayan yara Filistin her zaman gündemdeydi , tabi o mücadelelerde güzel , anlamlı , hakiki yerli ve milli mücadelelerdi.Fakat bugün İslam dünyasında yine kan ve göz yaşı , mezalim tüm hızıyla devam ediyor ama mücadele adına Müslümanları kesen vahşileri , bir birinden vahşi katliamları vs gördükçe esas içimizi acıtan bu husus oluyor.yukarıda bahsettiğim acaba müzikal ve edebiyat derecesinde yansımamış olması acaba bu kafa ve görüntü karmaşıklığından mı geliyor yoksa bu konulara ilişkin sanatçı ve takipçi kitlesinin duyarsızlığından mı geliyor düşünülmeli.

Çünkü o günler açısından bir Bosna kermesi , bir Bosna mitingi vb bunları hatırlayanlar , katılanlar ancak anlayabilirler o günkü ruh halini . O günlerde bir Bosna veya Çeçen marşı duymak ile hissedilen ile bugün Suriye konusunda hissedilenlerin farklı olduğunu düşünüyorum. Nitekim buna sebep zihinsel ve fikirsel şekilde bölünme , çok fazla karmaşa ve bilgi kirliliğinden kaynaklı benimseyememe hali var.
O günden bugüne değişen ve gelişen güzel bir uygulama varsa , Müslümanlar arasında yardımlaşmanın güçlenmesi , teşkilatlanması .Bugün İslam ülkeleri arasında maddi imkansızlıklara karşı , savaşlara , tabii afetlere anında yardım faaliyetleri , tıbbi destekler vb hızlanmıştır , darda kalana ulaşma noktasında daha fazla imkan ve gayret var olduğu göze çarpmaktadır.
Müzikten başladık şiir ile devam edelim , İslamcılık ile şiirin arası hep iyi olmuştur.Şiir olmadan İslamcılık olmaz Mehmet Akif’siz , Necip Fazıl’sız , Sezai Karakoç’suz , Cahit Zarifoğlu’suz , İslamcılık olmaz. Şiir İslamcılığa ivme ve ruh verir.Şiir coşkundur İslamcılık celalli ve duygulu insanları sever , pısırık , çok mütereddit kişileri sevmez.Yılışık adamı sevmez mert adamı sever , sözü keskin etkileyici adamı sever.Şiir ve edebiyatta İslamcılık olacaksa usulü bu olmalıdır , maalesef bugün bu konuda da yeterli bir ivme görülmemektedir.
İlmi çalışmalar devam etmektedir ayrı bir kulvardır orada çok daha güzel çalışmalar yapıldığını düşünüyorum ama genel kitlelere hitab eden müzik ve şiir zayıfladığı gibi zaten zayıf olan hikaye ve roman türü ve güncel kitaplar hepten zayıflamıştır.İsterseniz romancılığa şöyle bir bakalım bugünden bakınca komik geliyor olabilir , eskiden bir hidayet öykücülüğü ve anlayışı vardı , insanlar gayri İslami bir hayat yaşasa da onlara gerekli nasihat yapıldığında hızla hidayete erecekleri inancı yaygındı. Burada da komik gelen esasında insanların hidayete ermesi değil , kendini hidayette sananların istikametlerini koruma becerisini bu süre zarfında gözlemlemek oldu.Çünkü bunu romanda anlatamadılar bu gerçek hayatta bizatihi gözlemlenerek yaşandı. İslamcıların dünyayı pek tanıyamamış olması , hayalcilikleri veya fikri yetersizlikleri buna sebebiyet vermiş olabilir diye düşünüyorum. Bir imamın kızının manken olması ve mankenlikten sonra hidayete erip geri eski yaşantısına dönmesi gibi bir şey niye akla geliyordu. Uçlardan örnek vereceğiz derken gerçeklik algısı kaybolmuş meğer , ülkede kaç imamın kızı manken olur son derece marjinal bir örnek yerine imamların doktor , mühendis , avukat , öğretmen , akademisyen vb olan kızlarını yazsaydık belki hayata dair daha gerçekçi sorunlar göz önüne çıkar ve toplum kendinden daha fazla şeyler bulabilirdi . Çünkü yaşanan sorunlar genel itibariyle dindar ailenin kızını ertesi gün barda bulmasıyla yaşanan sorunlar değildi , dindar ailelerin dindarlıklarını karmaşık modern bir dünyada yaşama sorunlarıydı ama kolay yolu tercih edenler hiç bu topa girmeden maalesef ucuz yayınlar yaptılar.Ben onları da kabahatli bulmuyorum bu bir birikim , gözlem ve bilinç gerektirir , kolay oluşacak bir şey değildir fakat hala bu yönde atılmış bir adım ve kaliteli bir yayına da rastlamadım.Şimdilerde de bu hidayet öykücülüğünün okunmasını teşvik etmekte bana oldukça gereksiz geliyor.

 
Güncel yayınlar meselesine gelirsek geneli tarihsel , toplumsal ve siyasi meselelere bakışı anlatan ama hiç olmazsa dili kuvvetli okkalı denilebilecek eserler denilebilir. İslamcılar eskiden okumayı severler ve gerçekten çok da ağır denilebilecek eserleri titizlikle okurlardı , okuyan , düşünen , yazan bir nesil her zaman başarılı olur.Tanzimatçılar nasıl çalışkan kişilerse , yazdıkları ve fikirleriyle şekillendirdikleri dünya hala bugünü etkiliyor ise yine İslamcılar da çalışkan kişilerdi , etkileri hala devam ediyor şüphesiz. Bilhassa o zamanki kaliteli dergi ve kitap yayıncılığını falan bugün mumla arasan bulamazsın ama o günlerde bu yayınlardan oldukça faydalanmış kişilerin bugün fikri bilinç düzeyleri hayli yüksektir sadece üzerlerindeki pası almak gerekir cevher yerinde duruyor .Şimdilerde böyle kişileri yetiştirebiliyor muyuz muamma.Şimdilerde de yetişmiş , dil bilen , kültürü , giyimi kuşamı , konuşması düzgün bir çok kaliteli genç var ama rahatlık mıdır , kültür müdür , fedakarlık eksikliği midir , taşın altına elini sokan dahası ses getiren kişi yok. Yani demek istediğim isim vereyim niye bir Sadık Albayrak çıkartamıyoruz. Genç yaşlarında o zaman için çok riskli sayılacak kitaplar yazıyorlardı şimdi niye bu ayarda eserler yok. Bu ruh hala bence var fakat üzerindeki toprağı silkelemek lazım maalesef en büyük sebebi olan rahatlık , tembellik ve atalet bizi çok sarmış , sarmalamış halde kibarlık , nezaket , kendi dünyasında yaşama , sükut , naiflik derken babayiğit İslamcılara hasret kalmışız , İslamcılık bu haliyle varsa var diyelim yoksa ses getirmeyen İslamcılığa pek de yaşıyor gözüyle bakmak çok iyimserlik olur.
Burada şu hususu paylaşmadan edemeyeceğim şuan belki söylem bazında daha kalabalık ve daha homojen bir kitle görüntüsü var ama o eski jenerasyonun bu grupta oranı ve derinliğini bugün şahıs bazında hissetmek mümkün değil , şimdilerde iki kelam etmeye kalktığı halde lafın başını , sonunu toparlayamayıp , meseleyi izah edemeyenlere bazen kıs kıs gülüyorsun , bazen sinir oluyorsun bazen de muhatap olmuyorsun .Çünkü kusura bakmayın ilkokulda Necip Fazıl okumuş bir nesil ile İHL’de dünya görüşünü iddialı şekilde ifade edebilen bir gençlik ile onlarla teşriki mesai yapabilen bir gençlik ile bugün Necip Fazıl’ı facebookta tanımış , sosyal medyadan , diziden , haberlerden vb duyup yorumlayabildiği ile dünya görüşü izhar edenler arasında dağlar , ovalar , yaylalar kadar fark olduğunu açıkça oturup , kalktıkça , konuştukça vb açıkça görüyoruz. İslamcılar arasında eskiden fikir bazında en azından bir eşitlik varken bugün bolca avam ucuzluğu , çığırtkanlığı ile entelektüel sessizliğine gömülmüşler arasında uçurum oluşuyor.İslamcılık bir tepeden bakma , klikleşme , toplumdan kendini soyutlama değildir fakat bugünlerde çapı yetmediği halde görüş izhar edenlere de tahammül gösterilmesi mümkün değildir.Bu gün dava şuurundan ziyade reklam kokan hareketlerin yaşandığını gözlemliyoruz. İslamcılık teşkilatçı , organizasyoncu , iş bitirici insanı sever ama şovmeni sevmez. Hatibi sever ama gevezeyi sevmez.
Cömert , ikram sahibi eskilerin deyimiyle sahavet sahibi insanı sever. Şimdi konudan konuya atlıyoruz ama müzik , şiir , edebiyat , okuma güncel yayın vb dedik ama hedef dava şuuru , muhabbette çimentosudur. Bugün muhabbet sıkıntısı had safhadadır.İnsanlar muhabbeti bulacakları , karşılaşacakları mekanları bulamıyorlar.Çünkü akademik temelli , bol organizasyonlu , resmiyetli işler bir yere kadar , muhabbet oturmak , kalkmak , bir şey yapmak , aynı işe koşturmak , aynı telaşı yaşamak , aynı üzüntüyü veya sevinci birlikte yaşamak gerekir.Bu olmayınca ne olur işte nargile kafeler de bolca muhabbet olur çünkü insanların kendini rahat hissedebildiği teklifsiz , sıcak , muhabbetli başka bir meclis ortamı var mı , yok. Gençleri eve davet yok , kahvaltıya , iftara davet yok , zengin ile gariban pek yan yana gelmiyor , mesleğinde başarılı , yoğun kişiler ile tecrübesizler bir arada bulunmuyor , bir organizasyonda bu ikisi birlikte el atmıyor , protokoldekiler ve arka sıradakiler olarak ayrıldık.Hatta muhitler , semtler ve STK’lar bile ayrıldı. Mesleklere göre , gençliğe göre , çalışma alanına göre vb aynı dava ise arada bir bari ortak bir zeminde buluşmaya , diz dize oturmaya , konuşmaya , dertleşmeye hatta tartışmaya ihtiyacımız var.Bu konuda STK’ları kabahatli buluyorum amaç organizasyon değil amaç şuur , birliktelik , samimiyet ve muhabbet olmalı.Muhabbet kendi aranda sevgi dilinin işlemesidir.
İslamcılık dışarıya karşı şimdi itiraf edelim eskiden sertti , söylem sertliği desen aman Allah’ım uygulamada da yoksa bile mangalda kül bırakılmıyordu. Emperyalizme düşmanlık , faize düşmanlık , hele hele fuhuşa karşı aşırı bir hassasiyet vardı , hatırlarsınız o ünlü konuşmayı bir umumhane açan belediye başkanına madem eşitlik istiyorsun diye başlayan o ünlü vecizeyi 🙂 , tabi o zamanlar beş yıldızlı otel denmez beş boynuzlu otel denirdi 😉

şimdilerde beş yıldız altı otellerde program yapmıyoruz , nedense tatile içkisiz otellere gitme konusunda hassas İslamcılarımız içkili otellerdeki iftar davetlerine koşa koşa gidiyorlar. Sokaklarda fuhuş kartları sıkça rastlanıyor üç – beş cılız tepkiyle karşılaşıyoruz bunlarda şu anki tezatlarımız.

 
Ben bunu şuna bağlıyorum şimdilerde hoca , hatip , vaiz vb çok ılımlı bir dil kullanıyor birde ülkede insanlar sert bir dil kullanıyor , tahammülsüz , ayrımcı , kutuplaşma olduğu gibi eleştirileri görünce gülüyorum.Eskiden cami kürsüsünde celalli vaizler meşhurdu , kürsüye çıktılar mı baştan aşağıya sert bir dille eleştirirlerdi. Şimdiki tesettür kıyafetlerini falan o hocalar görecekti de susacaktı , belki de susacaktılar ama yerden yere vurmaları gerekirdi diyelim. Vaazlarda fuhuş , zina , flört , kumar , içki , dans vb gibi konularda neler neler denirdi. Şimdilerde ağlak asr-ı saadet kıssacılığı ile derinlemesine fıkhi konulardan mütevellit bir gündem var oysa bu şuur vermiyor , şuur isteniyorsa konu ahlak olacak. Tamam yüzü soğuk bir sertlik olmasın eyvallah ama mıymıntılıkta olmasın sözünü evirip , kıvırmadan diyeceksin demezsen olacağı bu muhabbetsizlik zaten bağı kopartmış , birde uyaran yok. Herkes kafasına göre takılıyor.İslamcılık dağınıklığı , gevşekliği kaldırmaz.
Bir örnek vereceğim geçtim çok çok önemli meseleleri eskiden klozet tarzı alafranga tuvaletin ismine bile tahammül edilmezdi , görmediğimiz , kullanmadığımız halde bu tuvalet yerden yere vurulurdu , bizde derdik ki çok şükür kullanmıyoruz ne iyiyiz ne rahatız , al şimdilerde isyan ediyorum , her yerde bu tuvaletler var ve pislik içinde diye ama kime diyorum etrafta üç beş kişiye , bu tuvaletin olmadığı ne avm kaldı , ne bir lokanta ne başka bir yer canın isterse kullanma 🙂 Bir hatip bir hoca çıkıp ta şu konu üzerine bir saat vaaz etse çok mu , Allah aşkına arıyorum yok , ne yani başka meseleler çok mu önemli , imsak saati kadar şu mevzu gündem olmuyor.İslamcılık böyle ibadet konularını , fıkhi konuları şunu bunu sessiz sakin , akademik , ilmi konuşmayla olmaz , İslamcının sesi biraz gür çıkar , sözü sert olur , sözü gerekirse uzatır , bastırır , bunlar olmadıktan sonra ben İslamcıyım diyeceğiz hadi canım sende demek lazım köşe minderi gibi oturuyoruz oturduğumuz yerde.
İslamcılar kalkınmacı idiler hem maddi hem manevi kalkınma , gelişme.Şimdilerde İslamcılık adına kentlileşmeye , kalkınmaya , fabrikalaşmaya vb karşı çıkanları gördükçe şaşırıyorum bu eskiden olan bir görüş değildi yeni çıkmışa benziyor. Çünkü kalkınmayı sağlayamazsan fikirler yaygınlaşmaz , topluma inmez ancak dar bir felsefik tartışmaya döner.Eskiden mahallesinde , şehrinde , köyünde kıt kanaat geçinen Anadolu insanı İslamcı falan değildi.Göç almamış , yozlaşmamış , aile birlikteliği bozulmamış kadim mahallelerde edeb dahilinde yaşayan insanlar üzerinden İslamcılık teorisi kurulamaz. Maalesef bakarsanız o aileler o şehir eşrafı şimdinin İslamcıları falan değiller onlar farklı ideolojilere ve yaşam tarzına savrulurken , İslamcılık biraz çevreden , kenardan , taşradan gelip okuyup , kendini geliştirenler sayesinde gelişti. Bunu geçmişte de gözlemleyebiliriz ,İslamcıların biraz estetik zevki zayıftı fakat geçen sürede bence estetik zevk artarken maalesef genel konjonktür de zevksizliğin artması ile acayip şeylerle karşıları olduk ama İslamcılık ile bu hususları karıştırmamak lazım.
İslamcıların netameli konusu giyim kuşama gelelim. Giyim kuşam konusunda erkekler üzerinden geçmişte ki uygulama tasvip ettiğim bir uygulama değildi. Zaten sonuçta dediğime geldi.Çünkü diğer hususlar gönüllü ve isteğe dayalı iken giyim kuşam işi biraz baskıya dayanıyordu.Kot pantolona tavır gördüğüm en saçma uygulamalardan idi zaten hiçte uymadım şimdi herkes giyiyor , giyilsin. Bol siyah ve gri pantolon üstüne çıkarılmış beyaz veya bej gömlek giymenin uzun süre gidemeyeceği belli idi zaten gitmediği de görülüyor.Bu konuda şahsen ilerleme görüyorum.Tabii gelelim kadın kıyafetlerine şimdi erkeklere özgürlüğü savunup burada sert muhafazakar mı olacaksın diyenler olabilir hayır bugün de tesettür kurallarına uygun kadınlar için şık giysi ve tasarımlar mevcut.Burada tepki gösterilecek olan tesettüre aykırı veya tezat , absürt ve varoşlaşmış giyim tarzıdır.Zaten kendini İslamcı olarak addedenlerin bu akıma eğer kapıldılarsa kendilerine yazık etmişlerdir başka bir şey diyemem.
Dünya değişiyor tabiî ki insanlar ve anlayışlar da değişecek ama bazı hasletler kalmalı.Başta İslamcı tepkisiz olmaz , tepkisi gösterecek , muhabbetli olacak , samimi olacak , İslami olacak , insani olacak.Boş olmayacak yani kafa biraz dolu olacak. .Geçmişe saplanmayacak.Hayalperest olmayacak ama inançlı ve umutlu olacak. Boş vermiş olmayacak düşünecek , sahiplenecek , çalışacak , çabalayacak. İslamcılar iyi insanlardır , bir arada oldular mı birbirlerinin dillerinden gayet iyi anlayıp iki dakikada kaynaşırlar insanları daha çok bir araya getirmeliyiz. Heyecan yüksek tutulmalı , paslanan yerler bir zımparalanmalı. Şiir , edebiyat , tarih , yayıncılık , musıki , tepki , şuur , hitabet , fedakarlık vb bunlarla İslamcılık toplumda yayıldı , gelişti gelin bunları şimdilerde de artırmaya gayret edelim.Kupkuru kalırsak , bitki gibi solarız. Gündelik tartışmaların içinde boğuluruz , gel gitler yaşarız , ruh nasıl gıdasız kalıp hastalanıyorsa gıdaya ihtiyacı varsa İslamcılık ruhunun da gıdaya ihtiyacı var. Bu gıdayı düşünelim , İslamcılığın neş’eye ihtiyacı var. 27.04.2017

Mehmet Emin Başalp

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir