İslami Sosyal Çalışmalarda Özgünlük Sorunları – 5 ( Fanusta Yetişme )

images (13)

 

İSLAMİ SOSYAL ÇALIŞMALARDA ÖZGÜNLÜK SORUNLARI – 5 ( FANUSTA YETİŞME – TERARYUM )
İslami sosyal çalışmalarda fanusta yetişmiş , kendini bir kabuğa çekerek fanusta yaşamaya başlamış ve alışmış kişilerin yani hayattan ve gerçeklikten kopmuş kişilerin yönetici ve yönlendirici olduğu çalışmalardaki sorunlara değineceğiz. Tabi bu hususları örnekleme suretiyle anlatacağız.
Fanusta yetişen kişilerin İslami sosyal çalışmalara etkilerinden bahsettiğimiz için öncelikle din algılarındaki garipliklerden bahsedeceğiz. İslam’da bilindiği üzere Kur’an , sünnet , icma ve kıyas gibi dört delil vardır ve din bu deliler üzerine bina edilmiştir.Birde şiar denilen ayırıcı özellikler vardır onlar üzerinde de hassas olmak gerekir. Misal “ ezan “ gibi “ selam “ gibi.
Bir kişi dinin doğruları üzerine din anlayışını , dinin şiarı üzerine kendi şiarını belirlemesi gerekir. Elbette her insanın farklı zevkleri , alışkanlıkları , örf ve adetleri de vardır ve bunlarda son derece doğaldır. Fakat fanusta yetişen kişiler genel çoğunluğun aksine kendilerinin kabul ettiği bu gibi simgesel adet ve ritüellere adarlar kendilerini.
Örneğin İslami bir sosyal çalışma yapılacak bir kitabın okunması kararlaştırılsın , mutad şekilde de okunabilir mi ? okunabilir. Fakat bu bir süre sonra o kitaptan başka kitap bir okumamaya , o kitabı okuyanlar o kitabı yere göğe sığdıramamaya sebebiyet verirse fanus ortamı gelişmeye başlar. Fanusta yaşayanlar bu kitabı okumakla en doğru işi yaptıklarına ve bir aşama sonrada o kitabı okumayanların yanlış yaptıklarına inanmaya başlarlar.Sonra düşünürler ki herkesin bu kitabı okuması için çalışmalar yapalım , organizasyonlar yapalım ve sonunda ortaya garip şeyler çıkar. Oysa İslami İlimleri öğrenme ve yaşama gayesinden sapılmasa bunların hiç biri ortaya çıkmaz.

 
Yine belli bir kıyafetin , saç sakal şeklinin , dua biçiminin vs daha İslami ( ! ) olduğu düşünülerek uygulanması kararlaştırılabilir mi ? kararlaştırılabilir. Bu belli bir amaç doğrultusunda yapılırken daha sonra yine en doğru usulün bu olduğu , bunları yapmayanların yanlış yaptıkları gibi bir algı gelişince , yayabilme potansiyeli varsa yaymaya , yayma potansiyeli yoksa iyice içe kapanmaya yol açan garip çalışmalar yapılır. Oysa Kur’an ve sünnet ölçeğinde bir sosyal yaşam gayesi olsa bunların hiçbiri ortaya çıkmaz tabii bir süreklilik olur.
Bu gibi din algısına eklemlenen anlayış ve adetler sonucu kişiler giderek kendi garip anlayışlarını keskinleştirme yoluna giderler. Kot pantolon giyen birinin dalalette olduğundan tut yaptıkları bir organizasyonun en mühim dini vazife olduğu gibi hususlara insanları inandırmaya çalışırlar. Bir şeyi tenkit etmek ve bir şeyi övmek ile bir şeyi sapkınlık olarak değerlendirip bir şeye üstünlük atfetmek farklı şeylerdir. Bu aradaki farkı kaybedenler ise İslami sosyal çalışmalara zarar vermekte olup özgün ve özgür olmayan olabildiğince kalıplaşmış , dogmalaşmış anlayışlarda ısrar etmektedirler.

 

Dini anlamda farklı algı organizasyon alanında da kendini gösterir. İnsanların istişare yoluyla , sosyal sorunlar için geliştirdikleri metotların hiç biri en doğru çalışma olmayabilir , o insanlarda seçilmiş insanlarda değildirler. Eğer bunun aksine inanırlarsa ve bu kalıpla yetişmişlerse sorunlar başlar. Oysa İslami özgün sosyal çalışmalar kişilere , mekanlara , ülkelere ve zamana göre değişiklik gösterebilir , zamanla değişmesi de gerekebilir ve değişiklik gösterme potansiyeline de sahip olmalıdır.İslami sosyal çalışmalar böyle olursa özgünlük ve yaygınlık kazanırlar.
Örneğin bu alanda da , yeni eğitim metotları doğrultusunda eğitim çalışmaları yapılıyorsa bu alanlarda çalışmalara çeki düzen vermek gerekir. Kimi çalışmalar ihtisas gerektiren ilmi çalışmalar olabilir. Şimdilerde bu çalışmalar bu alanda formasyon sahibi eğitimciler tarafından , belli bir müfredat dahilinde nezih ve ferah mekanlarda yapılırken ille adının geleneksel bir ad olması , ille belli bir oturma şeklinde , ille bir takım ders materyalleri ile yapılması konusunda ısrar bu fanus düşüncesinden sıyrılamamadır. Burada da şöyle bir yanlış anlaşılma olmasın modern olan iyidir geleneksel olan kötüdür gibi bir anlayışta değilim.Gelenekli olan elbette en iyisidir ama geleneksel olmak küçük bir fanus oluşturup içerisinde yaşamak değildir dolayısıyla bir süre sonra bu yapılar kişileri gerçeklikten koparacaktır.Bu yapılar daha da küçülecekler , apartman dairelerinde , bodrum katlarında faaliyet gösterecek kadar bir yayılım gösterip toplumda ilmi bir saygınlığı da olmayan ilker ( iptidai ) yapılara evrileceklerdir.
Eğitim metotlarının geneli ise yaygın halk eğitimidir.Yaygın halk eğitiminde fanus ortamından yetişme kişilerin zararı genel ve sürdürülebilir bir başarıya sahip olamamalarıdır.Nasıl dar bir muhit içinde yetişip ülkenin çok uzak ve zor ve imkansızlık içerisinde göreve giden bir yönetici zorlansa da bir süre sonra ortama alışacaksa da esas mesele dar bir muhit içerisinde yetişip rahat şartlar altında hizmet üretmesi istenen yöneticinin bir türlü istenen başarıyı sağlayamamasıdır.Başarı olmayınca idare ve anlayış tarzı tamamen başkalarının faaliyetleri üzerinden değerlendirme yapmaya yönelir. Tenkitle başlayan bu akım daha sonra aşağılamaya , şüphe uyandırmaya , kendini büyük görmeye , beğenmeye kadar gider. Herhangi bir veriden ziyade vehme dayalı bu iddialar ile etrafı kötüleme hastalığı oluşur. Etraf kötüyse tek bir iyi kalmaktadır oda kendisi veya kendileridir. Bizim dediğimiz doğru , bizim çalışmamız doğru , bizim yayınımız doğru vb.
Oysa cihanşumul ve çağları aşan fikir , gönül ve siyasi önderler , akımlar ve yapılar fanus ortamında yetişen kişilerin harcı değildir. Çünkü bu iddiaya girişmek deneyim , birikim , tecrübe , güç , çalışma ve zeka isteyen kriterleri oluşturulmuş hayli zor bir çağrıdır.İçerisinde bu vasıf ve vasıfta kişiler bulunmayan fanus ortamını bütün bir dünyaya teşmil etmek gayretine düşen , büyük büyük konuşan kişiler ancak gülünç durumlara düşerler.Yapılan çalışmaları aşağı çekerler.
Fanusta yetişen kişilerin düşünce dünyaları da hayli sorunlu olup fikri sabitlerle yaşamaktadırlar.Herhangi bir zihinsel gelişime yönelik çalışmaları olmadığı gibi bu yönde de herhangi bir amaçları yoktur.Bilgi birikimi olmadığı gibi , dış dünyaya da kapalı oldukları için insanları da tanımazlar ve insanlardan çekinirler.
İslam’ın evrensel mesajları herkese ulaştırılması gerekirken , İslam adına yapılan çalışmaları insanları kategorize ederek kapatmaya çalışmak ve kötü görmek fanus ortamının bir sonucudur.İnsanların günahkar olmaları sebebiyle aşağılanması , alışkanlıkları nedeniyle dışlanması , fikri yapıları nedeniyle ötekileştirilmesi , insanları sevmekten ziyade şüphe duyan bir anlayışı getirir.Bu kişiler kendilerince bir muteber insan grubu ile muteber olmayan insan grubu oluştur. O kriterlere göre insanları sınıflar ve toptancı bir yaklaşımla bu kişileri değerlendir.Bu halihazırda Kuzey Kore’de uygulanan bir sistem olup devletin vatandaşları devletin ideolojisi gereği iyi vatandaş , kötü vatandaş , orta vatandaş gibi sınıflandırmasına benzer , bilindiği üzere Kuzey Kore dünyaya kendini kapatmış ,insanları bir fanusta yaşamaya mecbur etmiş bir rejimdir.
Bu bazen o kadar ileri gider ki aynı düşünce yapısında olan kişiler arasında klikleşme ve hizipleşme yaşanır. İslam dünyasının yeniden ayağa kalkması için özgün İslami sosyal faaliyetler yapılması gerekiyorsa bu türlü anlamsız ayrımlardan , sıkıntılı , takıntılı kişilerden kurtulması gerekmektedir.
Düşünce sınırlarını aşabilen , fanus ortamından ziyade her yerde ve mekanda kendini temsil edebilen , görüşlerini ifade edebilen ve kabul görebilen insanlar ancak 8 milyarı bulan insanlığa seslenebilirler ve mesajlarını verebilirler.
İslami sosyal çalışmalara yön veren kişilerin insanları fanusta yaşamaya zorlamasına izin verilmemelidir.Bu insanlardan kurtulmak zorundayız , bu insanlar ıslah olmazlar , idare-i maslahat bu konuda hiçbir ilerleme sağlamaz. İnsanları körelten , kurutan yaklaşımlardan uzak durmak , Müslümanlar arasındaki ön yargıyı kırmak , iletişimin sağlıklı ve karşılıklı olduğu bir çerçeveyi çizmek zorundayız. Müslümanları dar muhitlerine kapanan , evhamlı , hareketsiz , donuk , karamsar kişilerin eline mahkum etmeden o eski fütühat çağındaki heyecana kavuşturmalıyız.
Müslümanlar hareket etmeli , denemeli, buluşlarımız heyecan vermeli , birliktelikten kaçmamalı , konuşmalı , düşünmeli , sınırlarını zorlamalı , küf tutmamalı , pas tutmamalı , yılmamalı , heyecanı bitmeyen , azmi sönmeyen , maceracı ve araştırmacı ruhunu kaybetmeyen engin denizlere yol açan , hassas , dili tatlı , yüzü gülen bir insan topluluğu olması için gayret etmeliyiz.
Mehmet Emin Başalp

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir