Hastalıklar , Yaşanmışlıklar , Kayıtlar

virüsCorona virüsü ile ilgili ilk haberler çıktığında Çin taraflarından çıkacak hastalıklarda tedirgin olmamak gerektiğini söylemiştim ama yayılan bir hastalık oldu.Gerçi virüs dünyaya yayılsa da sert tedbirler alan Çin bunca nüfusuna rağmen hastalığı önleme konusunda başarılı sayılabilir.

Tabii bu sefer hastalık , gelişmişlikleriyle övünen ama hastalık tarihleri de hayli korkunç olan Avrupa’ya sıçradı.Avrupa ve hastalık denilince işin içine geçmişin kayıtları girer ,  edebiyat girer , sinema girer çünkü genelde bu tip şeyleri duydukça kafamızda canlanan bunlardır.

Tabii Türk Edebiyatında da hastalık konusu hayli işlenmiştir. Belki yazımız biraz oradan biraz buradan olacak ama hafızamda yer alan konuları yazıya geçireceğim , özel bir araştırma yapacak konumda maalesef değiliz.

Konuya geçmeden evvela hastalık denilince Kuran-ı Kerim’de Eyyub Aleyhisselam akla gelir.Detaylı kıssalar vardır ama Kuran-ı Kerim’de onun hastalık ve diğer yaşadığı musibetlere sabredenlerden olduğu vurgulanır ve nihayetinde Rabbimiz Eyyub’a şifa vermiştir.

Biz şifanın Allah’tan olduğuna inanırız. Ayeti Kerimede de “ Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur “  buyrulmaktadır.  Bizim medeniyetimiz şifa medeniyetidir , hasta ve hastalıktan korku türeten , ilahi ceza olarak gören bir medeniyet değildir.

Hastalık denilince tabii yaşça bizden büyüklerin daha fazla tecrübesinin olacağı muhakkaktır.Tedavi imkanlarının bu kadar olmadığı dönemlerde veremden ölenler , sıtma nöbeti geçirenler sıklıkla nesilden nesile  aktarılır.Aile geçmişlerine meraklı olanlar açısından az çok bunlara benzer vakalar vardır.Savaş ve askerlik zamanlarında yaygın bit salgınları da vardır.gerçi bu tecrübeyi onlarda kısa bir gözlemle panik olmamaları şeklinde gördük.

Rahmetli anneannem büyük dedelerinden veli olarak  bilinen birinin  orduda bit salgını vesilesiyle duaya çağrıldığı ve duası sonrası bitlerin bir çaputa toplandığını bu şekilde bir kerametinin izhar olduğunu anlatırdı.

Dedemle memleketimiz Doğanbey mezarlığını gezerken dedesinin mezarının etrafını gösterirdi ve gerçekten orada bulunanların vefat tarihleri 1938 yılıydı , o yıllarda galiba köyümüzde bir salgın hastalık olmuş ve günde üç dört mezar kazdıkları oluyormuş diye anlatmıştı.

Yine dedemin dayısının oğlu ile ilgili verem rahatsızlığı nedeniyle Heybeliada Sanatoryumu’na yatırıldığı ve orada genç yaşta vefat ettiği , acı ve ağrıdan duramadığı şeklinde hatıraları vardı.

Bu tarz şeylere meraklı olduğum için bu anekdotları tutmayı severim. İşte kendi kısa tarihimizde bile verem , sıtma , bit , kolera gibi salgın hastalıklardan vefat edenlerin olduğuna dair hikayeler mutlaka vardır.İnsanoğlu bulaşıcı hastalıklarla her dönem karşılaşıyor ve belki hayatlarında acı izler bırakarak bu hastalıklarda bir şekilde gelip geçiyordu.

Bu hastalıklar destanlara , ağıtlara , şiirlere , türkülere , masallara bizde yansımış olup batı edebiyatında da roman , tiyatro ve daha sonra sinemaya yansıdı.

Mesela bir Konya türküsünde ;

“Eczanenin şişeleri parlıyor
Cerrah da gelmiş yarelerim bağlıyor
Garip anam baş ucumda ağlıyor

Söyle doktor söyle ölecek miyim
Ölmeden sılamı görecek miyim “ şeklindeki mısralar hayli hüzünlüdür.

Yine Meşhur şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları adlı şiirinde ;

“garibim namıma kerem diyorlar
aslımı el almış harem diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış‘ım ben “ diye biri han duvarlarına not yazıyordu.

Vak’a Halkalı Zira: at Mektebi’ nde geçmişti”

– Bence Doktor, onu siz soyarak dinleyiniz;
Hastalık çünkü değil öyle ehemmiyetsiz.
Sade bir nezle-i sadriyyemi illet? Nerede?
Çocuğun hali fenalaştı son günlerde,
Ameliyata çıkarken sınıf on gün evvel,
Bu da gelmez mi? Dedim ‘Kim dedi, oğlum sana gel?
Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan;
Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.’ şeklinde başlayan oldukça güçlü tasvirlerle bezeli Mehmet Akif Ersoy’un Hasta şiiri.

Reşat Nuri Güntekin’in , Refik Halid Karay’ın yazılarında hastalık , sefalet , karantina gibi çokça yazı bulursunuz.Gerçi hastalık denilince bu konuda zirve yazılar herhalde Peyami Safa’ya aittir. Yine dünya edebiyatında da Dostoyevski başı çeker.Kan kusan verem hastalarından ağır melankoliden dolayı bu tarz kitapları okumayan kişiler bile vardır.

Hangi kitabıydı hatırlayamadım ama Memduh Şevket Esendal’ındı galiba , vapurda kamara çok kalabalık olunca üç işret meraklısı kamarada hapşırmaya başlıyorlar sonra herkes çıkıyor kapıya İspanyol gribi vardır yazıyorlar içerde üçü yolculuk boyunca içiyorlar yahu bu memleket ne safmış demek Enver , Talat ve Cemal bu halkı ne kolay kandırmış diye de konuşuyorlar , İspanyol gribi gibi dünyada çok can almış bir konunun edebiyatımızda bir yansıması hatırımda kalmıştı.

Velhasıl Üçüncü Murad hasta yatağında “Bimarım ( hastayım ) Ey ecel bu gece bekle yanım al , derdim ziyade olmadan ey yar canım al “ şarkısını söyletirken vefat ediyordu.

Dünya tarihinde ise veba sanırım hem öldürücülüğü hem de bulaşıcılığı konusunda korkulan bir hastalık olmuştur.

Geçen yaz kabrini ziyaret ettiğim önemli İslam alimlerinden İmam Birgivi veba salgını ile vefat etmişti. Yine o yıllara yakın tarihlerde vefat eden türbesinin kapısında o ünlü “ Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge , Ne açar kimse kapum bad-ı sabadan gayrı “ yazan ünlü divan şairi Fuzuli’de bir veba salgınında ölmüştü. Veba ve karantina denilince ise Hz.Ömer Efendimiz’in Şam’da bulunan veba salgını nedeniyle şehre girmediği ve geri döndüğü , Ey Ömer Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun diyenlere , Allah’ın kaderinden  yine Allah’ın kaderine kaçıyorum sözünü pek çoğumuzun aklına gelir.

Fakat veba denilince Avrupa’da kara ölüm olarak anılan veba salgını akla gelir.Kilise otoritesini de sarsan bu veba salgını hastalığı günahkar kullar için ceza olarak yorumlayan kilisenin hastalığın herkese bulaşması ile  bazı şeyleri açıklamakta yetersiz kalmasıydı.O dönemde de veba Avrupa’yı yine pislikleri nedeniyle daha fazla etkiliyordu.Bu veba konusunda ilginç sahneler yine ünlü yönetmen İngmar Bergman’ın Yedinci Mühür filminde görülebilir.

Türk sinemasında ise her üzülenin ve acı çekenin kısa sürede mendile ağzından kan gelmesiyle görülen hastalığı veremdi.Bir süre sonra bu husus alaya alınmaya başlayınca hastalık hususu gündemden düşmüştü fakat yakın zamanda Yılmaz Erdoğan’ın Kelebeğin Rüyası adlı film veremli iki şairimizi beyaz perdeye aktarmıştı.

Kültürümüzde evliya menakıplarında da hastalara yardım konusu yer alır bilhassa bulaşıcı bir hastalık olan cüzamlılara yardım eden tekkeler vardır.Yine Nakşi büyüklerinden Ubeydullah Ahrar Hazretleri’nin hastalara yardım etmekle bu makama erdiği ifade edilir.

Korona virüsünün yaşandığı şu günlerde ise geçmişten farklı olarak iletişim çağının en ileri olduğu zamanları yaşıyoruz.İnternet vasıtasıyla dünyanın öbür ucunda olan bilgiler doğru yanlış hızlı şekilde yayılabiliyor.

Hastalık nedeniyle panik üretilebildiği kadar mizahta üretiliyor. Whatsaap gruplarında insanlar bir çok konuyu hatta bilmedikleri halde detaylarıyla değerlendirebiliyor. Twitter ve facebook gibi sosyal medya mecraları artık corona virüsü kaynaklı yazılar ile dolu ve artık modern dünyanın kayıtları da buralar.

Tabii ki , Kabe’nin tedbir nedeniyle tavafa kapatılması ve boş hali bir anda beni de hüzne sevketmişti fakat gerekli bir durumdu. Esasında ibret nedeniyle hüzünlenmiştik Allah elimizden imkanları aldığında bazı hadiseler daha acı şekilde yaşanır.

Bugünde Türkiye’de camilerde cemaatle namaz kılınmasına ve Cuma namazı kılınmasına tedbir gereği ara verildi.Buda doğru bir karar ama insan hayatında bu tip şeyleri yaşadığında karmakarışık bir halet-i ruhiyeye sahip oluyor ve sarsılıyor.

Bazı işletmeler geçici olarak kapanıyor mesela bir süredir gitmediğim spor salonu da geçici olarak kapandı mesela bu bizi artık evde ve açık havada spor yapmaya yöneltecek , yaşam tarzlarımızı değiştirmek durumunda kalacağız.

Sultan Abdülhamit dönemine redingot devri denirdi o giysinin yaygın olmasına bende bu siyasi döneme nargile devri diyordum ama sanırım oda bir süre uzak durulacak bir alışkanlık olacak.

Duruşmalar erteleniyor. Umuma açık işletmeler geçici olarak kapatılıyor.Sokakta maskeli kişiler görebiliyoruz. El yıkayan insan sayısının arttığı gözlemleniyor. Odalarımız kolonya kokuyor.

Esnaf ve tüccar ticaretin etkilenmesinden tedirgin oluyor.Bir çok değişiklik ve tedbir kiminin farkındayız kiminin değiliz , Allah ahir ve akıbetimizi hayretsin.

Tüm bu tedbirler inşaallah geçici olsun , hastalığın yayılması bir an önce dursun ve insanlarımız güvenle yaşamaya devam etsin ,işlerine gitsinler ve topluca ibadet edebilsinler.Çünkü bizim medeniyetimizde bu işler için ” Bu da geçer Ya Hu ” deriz.

Allah herkese sağlık ve sıhhat versin.

Kanuni Sultan Süleyman’ın o ünlü beyti ile yazıma son vereyim.

Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

 

Mehmet Emin Başalp 16.03.2020

 

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir