TARIK MÜMTAZ GÖZTEPE’NİN İMAM ŞAMİL KİTABI DEĞERLENDİRMESİ

şamil kitap

Akra Fm tarafından hicri 1441.yılı Şeyh Şamil Yılı olarak ilan edilince bu konuda ne şekilde okumalar yapabilirim diye düşündüm ve bazı kitaplar belirledim.Bu kitapları bazı dostlarla okuyarak beraber de değerlendirdik.Daha fazla kişinin istifade etmesi için yazılı hale getirmeyi ve okuma sırama göre  yayınlamayı düşündüm.

Okuduğum kitaplardan ilki Tarık Mümtaz Göztepe’nin Sebil Yayınevi’nden çıkan Dağıstan Arslanı İmam Şamil kitabıydı.Bu kitap evimizde vardı 1975 tarihli dördüncü baskısı.Bu kitabı ben esasında ortaokul yıllarımda okumuş ve oldukça beğenmiştim kitabın bir özelliği akılda kalıcılığının yüksek olmasıdır nitekim yeniden okuduğumda da bir çok konuyu hatırladığımı fark ettim.

Bu kitabı bilhassa gençler için tavsiye ediyorum.Şeyh Şamil sarsılmaz bir iman , kuvvetli bir cesaret sahibi.Şeyh Şamil Ruslarla nasıl mücadele edileceğini anlamış ve uygulamış bir lider.Bir devletin , techizatlı bir ordunun komutanlığı daha kolaydır Şeyh Şamil’in ise nasıl zor şartlar altında bir mücadele yürüttüğü toplumu nasıl yönlendirebildiği  ve mukavemetini nasıl artırabildiği kitapta görülmektedir.Her şey Allah’ın takdirindedir , Allah şeyh Şamil’den razı olsun biz ise ibretler almalıyız.Zor şartlarda mücadele kolay değildir bir müslüman kendini günümüz şartlarında da hem bedeni hem zihni buna hazırlamalıdır toplum olarak da güçlü olmamız gerekiyor devlet olarak ta güçlü olmamız gerekiyor yoksa bu yaşananları bizde yaşarız nitekim bizim de üzerimize geldi düşmanlar ve yeniden gelmek için fırsat kolluyorlar uyanık olmamız lazım.şeyh Şamil’i tanımak bizi uyanık kılar.

Kitabın giriş kısmında “İşbu eser Şeyh şamil’in hayatta bulunan güzide torunu Kamil Paşa’nın oğlu Sadi Şamil Bey tarafından lütfen tektin ve tashih buyurulmuştur “ şeklinde bir yazı bulunmaktadır. Kitabın içinde aileye dair detay konular bulunduğu için belki bu tür bilgilerinin belgelenmesi mümkün olamadığından hiç olmazsa ailenin soyundan kişilerin tashihinin önemli olacağı düşünülmüş olabilir.Bu kitabı Kadir Mısıroğlu’nun da tavsiye ettiğini okumuştum zaten Sebil yayınevi de ona aittir.

Kitap tam anlamıyla bir roman değil , bir biyografi de değil , bir akademik kitap veya tarih kitabı hiç değil kitap edebi bir dille Şeyh Şamil’in hayatı ve mücadelesini gerçek bilgilere dayalı şekilde anlatan tarihi bir romana benzemektedir. Kitap hamasi bir üslupla genelde başarı ve kahramanlıklar kısımları belirtilerek yazılmış .Kaynakça kısmı olmadığından müellifin bu bilgileri nereden edindiğini tam olarak bilmiyoruz ama genel itibariyle tarihi akışa , gerçekliğe ve Şeyh Şamil’in hayatına uygun.

Kitabın bir yönü şöyle görülebilir Kafkas coğrafyası ve insanına dair çok fazla bilgisi olmayan bilhassa gençler veya her yaşatan kişinin akıcı bir şekilde okuması maksadıyla Tük insanının muhayyilesine ( hayal etme gücü )  ve zevkine hitap eder şekilde yazılmıştır. Bu nedenle akılda kalıcılığı yüksektir.Kitap dönem şartlarını değerlendiren bir mukayeseye çok fazla yer vermemektedir.Bu yönü tarihi anlamda kitabı zayıflatmaktadır.Çünkü Şeyh Şamil Kafkasya coğrafyasında uzun bir mücadele yürütürken  öncesi ve sonrası yönünden veya  Osmanlı Devleti ile ilgili bilgi yok.

Kitap Gimri Muharebesi ile başlar.Bu muharebede Dağıstan’da Ruslara karşı mücadeleyi yeniden başlatmış ve liderliği ele almış olan Gazi Muhammed’in şehid oluşu ve Şeyh Şamil’in ağır bir yara almasından bahsedilmektedir.

Bu kitapta , Kafkasya coğrafyası , etnik ve dini özellikleri ve Rus işgali bu mücadeleyi ilk başlatan Şeyh Mansur’la ilgili detaylar yok inşallah bu konuda detaylı bilgiler daha sonra değerlendirmesini sunacağım Ahmet Yüksel’in Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Osmanlı istihbarat Ağı kitabında detaylı şekilde var.Bilindiği üzere Gazi Muhammed’den sonra vasiyeti gereği liderliği  İmam Hamzat  alır  fakat o da kısa bir süre de camide Şeyh Şamil döneminin tartışmalı isimlerinden Hacı Murad’ın ağabeyi tarafından şehid edilir.Hacı Murad da bu suikasta iştirak etmiş fakat kaçarak kurtulmuştur.Bu kitapta Hacı Murad ile ilgili bazı değerlendirmeler bulunmaktadır.Bu suikastı ailesine karşı bir hareketten dolayı işlemiş olabileceği , onun esasında çok önemli bir lider özelliğine sahip olmadığı , Şeyh Şamil tarafından affedildikten sonra başarılarını Şeyh Şamil’e borçlu olduğu ve daha sonra Ruslar’a sığınmasının Şeyh şamil’in bir planı olduğu şeklinde değerlendirmeler vardır.Bu konuyla ilgili detay değerlendirmeleri de Tolstoy’un Hacı Murad romanı ekseninde yapacağım.

İmam Hamzat’ın vefatı ile Şeyh Şamil Kafkas Müslümanlarının  liderliğine getirilir.Tabii kitapta bu özelliğine çok değinilmese de satır aralarından bu husus anlaşılır.Şeyh Şamil aynı zamanda bir tasavvufi lider ve bu mücadelenin de dini lideridir de aynı zamanda , şahsında komutanlık , idarecilik ve şeyhlik gibi hususları birleştirmiş ender şahsiyetlerdendir.

Kitap bu konudan sonra İmam Şamil’in Ruslarla olan muharebelerini anlatır ve ilki Ahulgoh’tur.Bu muharebelerde bilinmesi gereken isimlerden biri o zaman ki Rus Çarı Nikola ( Nikolay ) Generel  Grabe , Genereal Klug Von Kulugenev , Prens Voronstof , General Farytag gibi isimlerdir.Ahulgoh muhrebesinde ilginç olan kalenin uzun süre muhasarası nedeniyle çok kayıp verilmesi nedeniyle geri çekilme anlaşması yapılması e şeyh Şamil’in oğlunu Ruslara rehin verme hadisesidir.Bu olay esasında savaş tarihi kayıtlarında önemsiz bir hadise olarak görülüyor fakat kitabın ilerleyen bölümlerinde oğlunu kurtarışı ve oğlu ile münasebeti ve vefatı Şeyh Şamil’in evladı ile imtihanı oluyor.Benim burada dikkatimi çeken oğlunun kurtuluşu ile ilgili çalışmaları diğer oğlu vasıtasıyla yapmış olması ve ailevi meselesi ile ilgili diğer mücahidleri karıştırmamasıdır. Şeyh Şamil Kafkas müslümanları için oğlunu rehin veriyor ama kurtulurken kimse zarar görmesin istiyor bu çok yüksek bir karaktere ve olgunluğa sahip olduğunu gösterir.Ayrıca oğlunun fikirlerine karşı da herhangi bir müsamaha göstermiyor.Şeyh Şamil’i Şeyh Şamil yapan hususların başında bu dirayeti geliyor.

Ahulgoh muharebesinde ilginç bir detay bazı müslüman kadınların esir düşmemek için kendilerini kaleden uçuruma atmaları bu husus gerçekten böyle miydi yoksa münferit hadiseler mi bilemiyorum kitapta belki kafama takılan tek ayrıntı bu oldu.Şeyh Şamil’in ve etrafının dine bağlılıkları ve bilgi sahibi oldukları ise bilinen bir gerçektir.

Kitap’ta daha sonra Şeyh Şamil’in Çeçenistan ve Dağıstan topraklarında naipleriyle beraber naipler hem komutan hem de alt idarecilerdir yapmış olduğu savaşlar yer alıyor. Kitap Şeyh Şamil’in Rusları perişan ettiği savaşlar ve kazandığı zaferlerle devam eder bunlara ilişkin harekatın nasıl yapıldığı , ne şekilde çarpışıldığı ve nasıl kayıplar verildiği gibi detaylar bulunmaktadır.Rusların Kafkasya’da ilerleyebilmek için nasıl asırlık ağaçları kestikleri veya yaktıklarını ise okudukça Rus acımasızlığının sadece kadın , yaşlı , çoluk , çocuk demeden insana olduğu kadar tabiatı bile tahrip edici olduğunu göstermektedir.Şeyh Şamil kalabalık ve techizatlı Rus ordusuna karşı gerçekten insan üstü bir mücadele göstermiştir.Kitapta Şeyh Şamil’in gerilla tipi savaşın mucidi olduğundan bahsediliyor bu gerçekten böyle midir bilmiyorum ama Şeyh Şamil düşmanlarının bile takdir ettiği büyük bir askeri deha ve kendi de savaşları uzaktan komuta etmeyen bizzat savaşın içinde yeri gelip yaralanan , askerlerinden daha fazla fiziki efor sarf edebilen , açlığa ,susuzluğa, yorgunluğa dayanmada büyük metanet sahibi bir asker.Şeyh Şamil’in güçlü bir nefs eğitiminden geçtiği anlaşılmaktadır.Bu zorlu süreçler içerisinde makam ve mevki peşinde koşmadığı çok açık tek bir davası var Müslüman Kafkasyalıları bir bayrak altında toplayıp hür bir şekilde yaşamak çünkü kendisinden önce Rusların kısım kısım işgal ve zulümlerini görmüş.İşgal hem siyasi hem dini hürriyeti kaldırmakta ve giderek köleleşen bir toplum oluşturmaktadır devamında da ekonomik sömürü gelmektedir.Onun için Şeyh Şamil tavizsiz de bir liderdir ,  tavizsizliği ve sertliğini bir despotluk olarak görmemek gerekiyor çünkü mücadele dönemi devamlı bir savaş dönemi her ülkede savaş dönemi sıkıyönetim olur , içkiye , tütüne karşıtlığı çok serttir çünkü bunlar toplumu gevşetir ve çürütür , dini anlamda serttir çünkü halkın moralini ve dayanma gücünü yüksek tutmak zorundadır.Nitekim tüm Müslümanlar Allah’ın yardımının da ancak iyi kullara geleceğine inanır.Gevşek bir toplumun uzun bir mücadele yürütemeyeceği açıktır bu nedenle İmam Şamil bu hususları çok iyi analiz etmiş ve uygulamıştır.

Şeyh Şamil büyük zaferler kazanıp ordusunu büyütmesine rağmen daha sonra toplumdan kopmalar ve komutanlarından kopmalar meydana geliyor.genel manada da Ruslar Şeyh Şamil’in direncini kırmak için çok fazla yığına yapıyorlar.Osmanlı Devleti’nden de gerekli yardım gelmiyor. Osmanlı devleti o dönem Tanzimat paşalarının idaresinde Avrupa’nın denge politikasına bağlı bu nedenle Avrupalıların Müslüman Kafkasyalılar umurunda olmaz şu bir gerçektir tarihte de hep görelim Müslüman’a karşı gayrimüslimler birleşirler yine öyle olmuştur.Osmanlı Devleti de hem mali hem askeri durumundan dolayı gerekli yardımı yapamamıştır.Çünkü daha önce tarihi bilgilerden biliyoruz Ruslara karşı aldığı ağır yenilgiler vardır ve bir maceraya girmekten korkmaktadır.Aslında Şeyh şamil gibi muzaffer bir müttefik varken  bu fırsat kullanılamamıştır ve bu fırsatın gidişi ile ilerde 93 harbinde de görüleceği üzere Ruslar Osmanlı Devleti’ne çok ağır bir darbe vurmuşlardır  bu savaşın devletin yıkılmasına sebep olduğunu tarihçiler ifade etmektedir.

Şeyh Şamil’in halk desteğinin azalması ve komutanlarının Rus safına geçmesini ise kitap çok izah edemiyor ama kanaatim uzun mücadele,  uzun mücadele en nihayetinde insanın dayanma gücünü yok eder düşmanla nihayetsiz bir çarpışma sürecide direnci kırmaktadır. Burada esas kaybeden tabii yine Kafkas halkı olmuştur çünkü Şeyh Şamil’den sonra yüzyılları bulan bir Rus zulmü yaşanmış ve hala yaşanmaktadır.Bir diğer hususta Şeyh Şamil bir Allah dostu , evliya böyle bir insanı yalnız bırakmak olmaz arkasında dayanılmaz imtihan gelir.Çünkü Şeyh Şamil şunu diyebilir ben uyardım , ben mücadele ettim , zaferden sorumlu değilim ama sefer sorumluğunu yaptım. Direncin bir anlık kırılması İslam toplumları için ibret olmalıdır bazen telafisi olmayabilir.

Neticede Şeyh Şamil en son dört yüz kadar sadık adamı ailesi vesaire Gunib dağına çekilir orada muhasara altına alınır ve uzun  düşüncelerinden sonra teslim olur.Şeyh Şamil gibi Ruslarla anlaşalım veya teslim olalım gibi imalara bile ölüm cezası veren bir liderin teslim oluşu artık Allah’ın Şeyh Şamil içinde bir imtihanı mıdır yoksa Şeyh Şamil’in Kafkas halklarının geleceği için bir şeyler yapabilme arzusu mudur bilemiyoruz ama bu teslim olma ve daha sonra ev hapsinde Ruslar verdikleri sözleri tutmamışlar ve Şeyh Şamil gibi son derece zinde , saçı ve sakalında ak olmayan birisinin bu süreçte saçı ve sakalı bembeyaz olmuş ve çökmüştür. Şeyh Şamil hacca gitmesine izin istemiştir hep bu isteği ile diğer Müslümanlarla yüz yüze bir irtibat kurma isteği olduğunu düşünüyorum.Sağlıklı iken bu izin verilmemiş ancak çok ihtiyarlayınca bu verilmiştir.

Kitabı bazı tespitlerle bitireyim ;

Şeyh Şamil kitapta bir çok yerde var her hal ve şartta vaktinde namazdan asla taviz vermemiştir.

Şeyh Şamil adaletli bir insandır kendi annesinin Ruslarla barış için köylülere aracı olmasını da cezalandırmış ve onun yerine kırbaç cezasını kendi çekmiştir. Hiçbir zaman toplumdan ayrı imtiyazlı bir lider olmamıştır.

Rusya’da bazı incelemelerde bulunurken silahları incelemesi neticesi neden yenildiğimizi anladım diyerek teknolojinin önemini belirtmiştir.Bu hususta Müslümanlara ders olmalıdır kendimizi geliştireceğiz.

Ruslar iyice ihtiyarlayınca hacca gitmesine izin vermiş ve giderken İstanbul’a uğramış çok hürmet görmüş , haccını eda etmiş , Müslümanlar çok rağbet edince Kabe damına çıkarak herkes görmüş ve orada hastalanarak vefat etmiştir. Cenab-ı Allah bu güzel kuluna bu mücahid kuluna son derece güzel bir son göstermiş , bütün Müslümanlarla buluşmuş ve Hazreti Peygamberin vefat ettiği Medine’de vefat etmiştir.

Kitaptan belki çok daha detaylar çıkar ama çok uzun bir yazı da zor okunuyor hem diğer kitaplarla kıyasa devam edeceğiz hem de okunmasını tavsiye ederim.

 

Mehmet Emin Başalp

 

KAPU

KAPU

Yaşım otuz beş
Yolun yarısındayım,
Hayal meyal canlanıyor gözümde
Kapu Camii’nin o eski ak direkleri,
Kara kürsü ortada
Biz teravihi orada bildik
Hatimleydi, uzundu, ne tatlıydı.
Dualar, salavatlar, meczuplar ahenkliydi.

Günler geçip bu günlere geldi.
Salgın var bu sene sadece hasta etmiyor,
Biz belki aksatırdık hatimle teravihi,
Kapu’ya gidemesekte başka kapu da giderdik kulluğa,
Lakin bu sene biz mahzunuzda Kapu bizden daha mahzundur.
Çünkü sadece hasta etmiyor bu hastalık.

Haydar Efendiler, Tahir Hocalar, Şükrü Hocalar
Sesleri mihrapta, kürsü de, rahle de
Bize ise hayali kaldı, cümlesine rahmetle
Bu Ramazan-ı Şerif akşam bir simitle duvarının dibinde iftar ederken
O sessiz camii ne düşünecek biz ne düşüneceğiz. 14.04.2020

Mehmet Emin Başalp

TAVSİYE FİLMLER

FİLM ŞERİDİ

Bu karantina günlerinde izlememiş olanlar açısından on tane Türk sinemasının sevdiğim filmini tavsiye edeceğim. Genelde meşhur filmler herkes tarafından izlenmiş oluyor burada genelde pek izlenmemiş olduğunu düşündüğüm filmleri tavsiye edeceğim.

1-KANLI NİGAR (1968 )

Burada izlenmesini tavsiye ettiğim eski siyah beyaz çekimi daha sonra Kemal Sunal ve Fatma Girik’li versiyonu da vardır ama 1968 yılında çekilen Münir Özkul ve Vahi Öz’lü olanı uyarlandığı hikayeye daha yakın ve daha orijinal görüntülerle ve esasında kullanılan dilinde özgünlüğü ile izlenmesi gereken bir yapım.Bazı filmler bir çok kez yeniden çekilebilir ama benim için burada en iyi film olması o filmin o şartlarda bir daha çekilmesinin mümkün olup olmaması ile ilgilidir bu nedenle zaten ortaoyunu geleneğinden gelen bir hikaye olan Kanlı Nigar’ın yine orta oyunu geleneğinden gelen oyuncular tarafından oynanması bu özelliği sağlamaktadır.

2-AH GÜZEL İSTANBUL

Bu film benim favori filmimdir hep tavsiye ederim bu filmin özelliği de bir daha çekilme ihtimali olmamasıdır çünkü çekildiği dönemle uyumlu bir film olup değişen yaşamı artık Osmanlı bakiyesi neslinde yavaş yavaş hayattan çekildiği bir süreci başarılı şekilde anlatmaktadır.Bugün bu film yeniden çekilmiş olsa tarihi bir uyarlamaya dönüşecek ve dekorlarla çekilmeye çalışılacak ve havanın yakalanması asla mümkün olmayacaktır tabii burada Sadri Alışık’ın o müthiş oyunculuğunu da bulmak pek mümkün olmayacaktır.Hele filmin girişindeki “ al sazını sen sevdiceğim şen hevesinle “ şarkısının ircasıda mükemmeldir ve bir daha çekilemeyecek bir boğaz sahnesi ile başlar.

3-AYIP ETTİN ŞEMSETTİN

Yine bir Sadri Alışık filmi gerçekten komik bir filmdir.Filmin bana göre en iyi özelliklerinden biri akıcı olması ve o dönem senaryolarında görülen artık bulunmayan İstanbul argosunun kullanılmış olmasıdır.Maalesef günümüzde filmlerde argo olarak galiz küfürler kullanılmaktadır.Suna Pekuysal’ında yine huysuz mahalle karısı tiplemelerinde başarılı bir örneğidir.

4-KARILAR KOĞUŞU

Kemal Tahir’in bir roman uyarlamasıdır.Film aman aman iyi  bir film değildir belki   ama güzel filmlerdendir.Bu film istenirse bir çok kez başarılı şekilde yeniden uyarlanabilir tavsiye etmem roman uyarlaması sevenler açısından izlenmediyse izlenebilir , olay Malatya Cezaevinde geçmektedir , romanı okuyanlar açısından da başarılı bir uyarlamadır , Hülya Koçyiğit ve Kadir İnanır başroldeler.

5-GRAMOFON AVRAT

Bu filmde Sabahattin Ali’nin bir hikaye uyarlamasıdır , film bu günkü teknikle çok uzatılmış ve durağan denilebilir belki hikaye biraz kısıtlı olduğundan bu yol tercih edilmiş ve film uzatılmıştır bu filmi tavsiye etmem Konya’da geçmesidir , nerede çekildiği yönünde kafa yorulabilir Konya’da ki bir oturak alemi eksenli bir hikayedir , izlemeyenler açısından izlemelerini tavsiye ederim Türkan Şoray ve Hakan Balamir başroldedir.

 

6-AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ

Genelde çok bilinen Yavuz Turgul – Şener şen filmleri içinde en bilinmeyendir.Bence film son derece keyiflidir Yeşilçam sinemasının dramatik hallerini gösterir , oyuncuların alkol problemleri , sinemanın bozulması süreci buna yönelik eleştirel bir bakışı içerir bunu da hafif kaçık bir yönetmen olan Haşmet Asilkan üzerinden anlatır.Filmde Oktay Kaynarca’nın gençlik halleri de var.bence filmin güzel yanlarından biri kuvvetli senaryosu ve bir daha bir araya gelemeyecek olan Yeşilçam karakter oyuncularını son defa iyi bir filmde buluşturmuş olması.

7-BİR AŞK MASALI

Bu film bir Türk –Rus ortak yapımı zaten izleyenler bilir farklı bir tarzı vardır ve oldukça bilindik bir hikaye olan Ferhat ile Şirin hikayesini yeniden masalsı bir şekilde çekilmiştir.Ben bu masalsı tarzı nedeniyle izlenmesini tavsiye ederim , Türkan Şoray’ın da klasik Yeşilçam filmlerinden farklı bir oyunculukta olduğu filmlerindendir.

8-ÇİZME

Bu filmde Türkiye’deki Arapça ezan yasağını anlatan bir filmdir bu döneme ilişkin belki çekilmiş tek filmdir denilebilir  Karadeniz’de küçük bir kasabada geçen ve o zamanki sert uygulamaları anlatan bir film belki çekim kalitesi ve oyunculuklar eleştirilebilir ama hangi imkanlar dahilinde çekildiği düşünülürse bence izlenmesi gerekli bir filmdir.Senaryosu Ömer Lütfi Mete’ye aittir.

9-ÖLÜMSÜZ KARANFİLLER

90’lı yıllarda çekilmiş bir Mesut Uçakan filmidir.Film esasında özgün senaryoludur çünkü 90’lı yıllarda ve daha önce Türkiye’de dindar insanlara karşı bir proje olduğu açık olan faili meçhul bazı cinayetleri ilk defa konu edinmiş ve Müslümanların politik duruşlarına ilişkin göndermeler yapmaya çalışmıştır.O günleri ve bu günleri yeniden bir kıyas etmek istenirse yeniden izlenilmesinde oldukça fayda olan bir film.

10-BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA

Bu filmin izlendiğini düşünüyorum ama almak istedim çünkü meslek icabı benim en sevdiğim içinde oldukça gerçek yaşamdan ayrıntılar bulduğum adli bir olaydan kaynaklı kısa bir süreyi anlatan Nuri Bilge Ceylan filmi , ben izlemekten çok keyif alıyorum belki savcı , keşif sahneleri daha fazla hitap etmiş olabilir ama son derece gerçekçi bir film.

İyi seyirler dilerim.10.04.2020

 

Mehmet Emin BAŞALP

Berat Gecesi Ne Yapacağız

Berat Gecesi Ne Yapacağız.

Allah’a sonsuz şükürler olsun bir berat gecesine daha eriştik. Bu gece bir af gecesi, çokça şeyin takdir edildiği bir gece onun için affımız için, hayırlar getirmesi için, şerlerin def’i için, helal rızık, hüsnü hatime ( imanlı bir ölüm, iyi bir son) için, hayırlı ömür için, sağlık ve sıhhat için ve pek çok şey için dua edeceğiz.

Günahlarımızın affını isteyeceğiz, tevbe edeceğiz. Bu geceler bir fırsat gecesi.

Berat gecelerinde affolmayan kullar var aman onlardan olmayalım, içkiye, zinaya devam eden, ana babasına asi olan, kafirler, müşrikler, akraba ile ilgisini kesenler ve kızgın kimseler.

Günahkar insanlara da bolca dua edelim, kurtulsunlar. Akrabalarımız ile ilgiyi kesmeyelim hele kızgınlardan hiç olmayalım, Müslüman, Müslüman kardeşine kin duymaz. Şu salgın hastalık ibret olsun bir ölüm endişesi oldu o zaman düşünelim Suriye’de neler neler oldu, kaç bin kişi öldü, Suriyeli şöyle Suriyeli böyle bir çok konuştuk, Allah’tan bir af dileyelim ve elimizden geldikçe yardım edelim.Bunlar basit şeyler değil dilimizi kirlettik, kardeşlerimiz ve affımız için dua edelim.

Yemen’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’a ve bir çok İslam beldesinde kardeşimiz var bir düşünelim, bir içten dua edelim, elimizden geldiğince yardım edelim, Allah’tan yardım istiyoruz ama merhametsiz olmayalım bu kardeşlerimizi çok ihmal ettik.

Fakiri, fukarayı ihmal etmeyelim, infak edelim. Dualar, ibadetler böyle daha kıymetlenir.

Cihadın da çeşit çeşit hali var, işte bugünlerde elimizden geldiğince cihadımızda güç kuvvet ver diye Allah’a dua edelim. Din karşıtlarınım hem ıslahları için çalışacağız hemde saldırılarının defi için mücadele edeceğiz. İlimle, fenle Cihad edeceğiz. Bizi boğmaya yeltenenlere karşı ekonomik cihadı bırakmayacağız.

Bu gece dua edeceğiz, Kuran-ı Kerim okuyacağız, nafile olarak Allah için namazlar kılacağız. Zikredeceğiz. Secde ayetleri vardır onları okuyup secde edelim. Alimlerin sohbetlerini dinleyelim, kitaplarını okuyalım. Velhasıl bu geceyi boş geçirmeyelim, oruç tavsiyeleri var ihmal etmeyelim.

İnsanlar iş güç, yoğunluk diye ibadete vakit ayıramazken Allah imkan verdi, ibadetleri ihmal etmeyelim.

Ve bu salgın hastalığın tez zamanda son bulması, hastaların şifa bulması, kazançların bereketlenmesi için bolca dua edelim.

Allah gecenizi hayreylesin. Allah dualarımızı kabul etsin, ibadetlerimizi kabul etsin. Kandiliniz mübarek olsun.

Mehmet Emin Başalp

EV HALLERİ VE ZITLAŞAN FİKİRLER

Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs ile mücadele günlerinde artık insanlar daha fazla evlerde vakit geçirirken bir yandanda zıtlaşan fikirleri ile dijital mecralarda vakit geçiriyorlar.

Gazeteci Muhsin Kızılkaya’nın yazısından okuduğuma göre İsveç Ulusal Müzesi , koronavirüs ile yaşadığı deneyimi yazmasını ve müzeye yollamasını istemiş son derece güzel bir yaklaşım.Tabii insanların tedbir nedeniyle moralinin bozuk olduğu , yakınları vefat eden veya hastalanan insanların acısı ve tedirginliği , işlerin durgunluğundan kaynaklı ekonomik sıkıntı çekildiği bir dönemde ,  insanları yazı yazmaya ne kadar teşvik edebiliriz bilmiyorum ama bir okur olarak en güzel yazılar çok sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Bu dönemleri anlatan hatıratlar yahut biyografilerin bu kısımları veya bu dönemleri ele alan roman , hikaye ve şiirler hayli etkilidir.

Allah’a çok şükürler olsun kendim , yakınlarımın veya etraftan herhangi bir dostumuzun bu illet hastalığa maruz kaldığını duymadım.Allah vefat edenlere rahmet eylesin hastalara acil şifalar versin.Şu an için meslekleri icabı risk içinde olan sağlık çalışanlarının kaygıları , ticari durgunluktan kaynaklı kaygılar ve tedbirler kapsamında kısıtlanan hayatın getirdiği olumsuzlukları görüyoruz.   

Eskilerin münavebeli dediği şekilde yani sırayla işe gidiyoruz , bir kamu kurumunda çalışıyorum ve hukukçuyum , adli sürelerin durmuş olması nedeniyle iş yoğunluğumuz azalmış vaziyette.İşe gitmek aslında insana tedirginlik vermiyor çünkü hayatımızın bir rutini olduğu için güven içinde gidiyorum.Aslında doğru tabir selamette olabilir çünkü selametin anlamı korku ve tehlikeden uzak olma halidir.

Anne ve babam ile görüşmüyoruz , kardeşlerimle , dedem , babaannem , kayınvalide ve kayınbabam , amcalar , teyzeler , dayılar akrabalarımızla iletişimimiz genelde telefon veya görüntülü arama suretiyle oluyor.Aslında izolasyon tedbirlerinin temelinde de bu görüşmelere ara verilmesi yatıyor diye düşünüyorum çünkü her ne kadar kişilerin ziyaretleşmesine engel teşkil edecek bir durum olmasa da beraber vakit geçirme ihtimali çok yüksek olduğundan hastalığın bulaşması açısından aile ve akraba ziyaretleri son derece riskli.

Arkadaşlarımız ile genelde whatsaap grupları üzerinden iletişim sağlıyoruz.Buda aslında olabildiğince yoğun bir mesajlaşmaya sebebiyet vermektedir.Bu mecrada çok sayıda bilgimiz dışı yorumlarla vakit geçirmemiz , kimi zaman tedirginliğin yükseldiği kimi zaman mizahın bulunduğu ve yer yer tartışmaların yaşandığı bir mecraya dönüşüyor.

İşe giderken güven ve selamet duygusu içerisinde olmama rağmen alışverişte insan gerilmekte hatta uzunca bir süre evde olduktan sonra sokağa çıkma hali insanda  tedirginlik oluşturuyor.Sanki her yere virüs yayılmış gibi markette alışveriş yaparken acele acele ve tedirgin bir şekilde alışveriş yapıyorum.Oysa ben market ve alışveriş merkezlerinde vakit geçirmeyi reyonlar arasında dolaşmayı pek severdim.

Havalar belki iyi gitse insanlar daha fazla sokakta veya parklarda vakit geçirmeye yeltenebilirler diye düşünüyorum ama hava da uzun zamandır kapalı ve kasvetli.Bazen insanlar gerçekten hava almak ve motivasyon sağlamak isteyebilirler buda son derece normal o nedenle bende kısa bir yolculuk olarak Ladik’e gittim ve Ladikli Ahmed Efendi’nin mezarını ziyaret ettim. Onun harici ne bir parkta oturdum ne de herhangi bir gezme eylemi içerisinde bulundum.Sadece site bahçesinde bazen beş on dakika dolaşıyorum.

İş harici bir gün gönüllüsü olduğum Selçuklu Kızılay Şubesi ile ihtiyaç sahibi ailelere gıda ve hijyen kolisi götürdük tabii bu süreçte ihtiyaç sahibi ailelerin durumları son derece nazik ve bu gönüllü çalışmalardan ve bağışlardan uzak durmamalıyız nitekim bu zor süreçler infak zamanlarıdır.Çünkü infakın kıymetlisi zorken yapılandır elde daha azı varken yapılandır. Bu takvadır , Allah’tan takva ister dururuz o zaman bu zor ve sıkıntılı zamanlarda gayreti artıracağız. İnsana rahatlık veren , iç huzuru sağlayan hususlar bunlardır.Öfkesini yenemeyen , şikayet eden , asi olan ise her daim kaybetmeye mahkumdur. 

Ev halleri nasıl geçmektedir , Allah’a çok şükür aç, açıkta değiliz , imkanımız var , başımızı sokacak bir evimiz var , yiyeceğimiz var , şükrün kıymetini anlama zamanı.Tabii devamlı evde olmanın getirdiği bir sıkılma hali olacaktır hatta oğlum bu konuda belki daha fazla sıkılıyor çünkü dışarıda oynamayı yeni yeni keşfetmişti ve seviyordu.Birde biz gezen bir aileydik neredeyse hayatımız hayli tersine döndü diyebilirim.

Bir hastalık , salgın hastalık , sıkıntılı , durum ve savaş halinde Şifa-i şerif okunmasının bir adet olduğunu bilirdim ve bu hadiseler başlayınca hemen bir Kadı İyaz’ın Şifa-i Şerif alıp okumaya başladım gerçekten çok bereketli bir kitap olduğunu ifade ederim.İnsana manevi bir kuvvet veriyor çünkü kitap baştan sona Peygamber Efendimiz’in güzel hasletlerini anlatıyor ,peygamber efendimizin içinde bulunduğu bir topluluk güven duyar yine aynı şekilde peygamber efendimizle biz ise irtibatımızı ancak ona salat ve selam ederek , sözlerini okuyarak , sünnetini işleyerek ve onu anlatan eserleri okuyarak sağlayabiliriz.Bu irtibatı artıran bir kitap olarak insana güven ve güç vermektedir. Sağolsun Prof.Dr.Mehmet Yaşar Kandemir hocamız çok güzel şerh etmiş akıcı ve anlaşılır şekilde. Tabii bu günlerde sosyal medyadan canlı yayın yapmakta hayli yaygınlaştı bende bu kitaptan birkaç pasajı kişisel hesaplarımdan okudum tabii bu teberrüken bir okuma bir istimdaddır.

Bu günlerde tabii bir çok insanın evde vakit geçirmesiyle kitap okumaya da fırsat bulunuyor.Benim evde televizyonum olmadığı için telefonla daha fazla vakit geçiriyorum  , film izlemeye de pek vaktim olmuyor bu süreçte izleyebildiğim tek film Ahlat Ağacı oldu.Müzik dinlemeye de fırsatımız oluyor.

Epeydir hat yazmaya gayret ediyorduk ama kursumuza da ara verilince uzak kaldık yeniden hat kursumuzla da buluşmak istiyorum.Çünkü hattan uzak kalmak iyi bir şey değilmiş güzel yazı yazmanın insan ruhu üstünde hayli olumlu etkileri var.

Evde kilo almamak için az yemeye gayret ediyorum ama evde durmanın getirdiği alışkanlık olarak bir şeyler yeme isteği oluyor onları ise kırıntı tabir ettiğimiz çerez vb ile bastırmaya çalışıyoruz. Egzersiz yapmaya gayret ediyorum gerçi tam ısınma sağlayamadığımızdan mı nedir egzersizden sonraki günlerde her yerimde ağrı oluyor.Egzersiz videoları izliyorum. Bu süreçte spor yapamamak büyük bir dezavantaj oldu.

Bu zamanlarda ihmal ettiğimiz camide cemaate devam etmenin önemini anladık ve hasret çekiyoruz. Kapu Camiin’de sabah namazına gitmeyi , dostlarla bir çay bir simit yemeyi insan özlüyor.Bazen gitmemek için bahane bulduğumuz sohbet programlarını özlüyoruz.Eldeki nimetin kadrini kıymetini bilmek gerekiyor.

Kahve alışkanlıklarımız değişmiş ve çeşitlenmişti bu nedenle kahve içmeyi özlediğimi söyleyebilirim.Doğa yürüyüşü yapmayı , dostlarla buluşmayı özledik. Hatta köyümü özledim.Gezmeyi severim fakat kendi ekonomik durumumdan biraz ara vermeyi düşünüyordum ama kendimi zorlayarakta olsa bu tedbir günlerinin bitmesi ile gitmek istediğim yerlere gitmek istiyorum.

Bu dönemlerde insan ölümü de düşünüyor tabii bizim mal vasiyet edecek durumumuz yok bizim vasiyetimiz şudur ; Allah’a , peygamberlere , kitaplara , meleklere , kadere ve ahiret gününe inandığımıza şehadet etmeniz , Allah’ın varlığına ve birliğine inanan bir muvahhid bir mümin olduğuna şehadet etmeniz  , ehl-i sünnet vel cemaat akidesi çerçevesinde bir akideye sahip olduğumuza şehadet etmeniz , Allah dostlarını, evliyaullahı sevdiğimize şehadet etmeniz , Allah’ın dostlarına dost , düşmanlarına düşmanlık ettiğimize şehadet etmeniz , haklarınızı helal etmeniz başka ne diyebiliriz.

Yazıda daldan dala atlıyoruz ama yazının sonunu zıtlaşan fikirlere de ayıracağım.Bu süreçte insanların dine bakışının olumsuz olduğunu düşünmüyorum çünkü insanlar sıkıntılı zamanlarda Allah’a sığınacaklardır ama içindeki küfrü ve nifakı gizleyenlerde bundan geri kalmıyorlar bunlar azınlık olmalarına rağmen çok gibi hissediliyorlar.Bu azgınlıkta bulunanlar inananları üzüyorlar tabii bu pervasız kişilere de anladıkları dilden cevap vermek gerekiyor öyle boş bir meydan olmadığını bilmeleri gerekiyor.

Bunların başında bilim ve din kıyası yapmaya kalkan bedbahtlar var bu tuzağa düşen inananlarda varsa iyice bir düşünsünler bilimin acizliğini düşünsünler.Zaten Allah katında tek din İslam’dır , İslam’ı zaten batıl dinlerle birlikte düşünmek bir akidevi bozukluk olur. İslam’ı haşa o derekeye indirip birde bilim karşısında değerlendirmeye kalkıyorlar bu katmerli bir itikadı bozukluktur.

Camilerde edilen duadan tut , inanan insanların ettiği duadan rahatsız olan insanlar var , sabır tavsiyesinden rahatsız olan insanlar var.İnsanlar Allah’tan sabır ve dua ile yardım isterler bu aynı zamanda oruç ve namazla yardım isteme anlamına da gelir.Sabrın dindeki önemini , duanın önemini bilmeden alaya alır gibi ifadeler şuursuzluktur.

Allah’ın ayetleri ile dalga geçenler , inanan insanları alaya alanlar bu günlerde içlerinde ki kin ve nefreti açığa çıkaranlardır.Allah hidayet versin.Çünkü bu hal çok tehlikelidir rahat zamanda dine yüz çevirdiği gibi sıkıntılı zamanda da yüz çeviren artık hak ve hakikatten iyice uzaklaşmıştır.

Bir başka sorun şükürsüzlüktür , şükürün karşıtı küfürdür.Nimete nankörlüktür.Her şeyden şikayet etmenin zamanı değildir.Yazılarımızda da dedik Allah daha beterinden saklasın , ucuz muhabbetlerle 2019 yılı şöyle dedik 2020 şöyle oldu bilmem ne gibi kıyaslara , tespitlere gerek yoktur. Ekonomiden şundan bundan kaygılanılır ama rızık endişesine düşülmez.Bunları açık açık ifade etmek pervasızlıktır.İnsan acizdir her şeye gücü ve kudreti yeten Allah’tır.Bu sürecin sonucunun ne olacağını nereden biliyorsun sanki bu günleri öngördün de devamı için felaket senaryoları üretiyorsun.

Velhasıl geçtiğimiz bu sıkıntılı günlerin bir an önce son bulması için dua ediyoruz. Herkese hayırlı günler , sağlıklı , huzurlu günler diliyorum.01.04.2020

 

Mehmet Emin Başalp

                              

FERAHLATAN ŞİİRLER

Murat Menteş’in “Şeyhim Beni Işınla “ adlı bir şiiri vardır.Ayrıca bestelenmiş ve güzelde seslendirilmiştir, kayıtları dinlenebilir.

O şiirde “tasavvuf strese iyi geliyor bence.” der. Şiirin sonu da şu dizeyle bitiyordu.

“şeyhim 14 milyar yıl ne çabuk geçti
yaş kırk oldu kırklara karışamadım
ben defterden sildim ölümsüzlüğü
şeyhim kainata alışamadım.”

Kainata insanoğlunun alışması mümkün değil çünkü zaten burada geçici olmak üzere yaratılmış.Tabii tasavvuf strese iyi geliyor da diyor şair, kabul edersin etmezsin o senin bileceğin bir şey de tasavvuf gerçekten stresimizin yükseldiği şu karantina günlerinde iyi gelebilir.

Tasavvuf neşvesine sahip şairlerimizden dizeler paylaşmayı düşünüyorum o zaman daha iyi anlaşılacaktır.Çünkü bu dinginlik veya sekinette diyebiliriz  insanlara Allah’ın bir lutfudur. Sonra bir çabanın  bir tefekkürün bir sığınmanın sonucudur.Öyle kelimeleri yan yana dizmekle oluşuvermez.Bu güzel dizeler insanı ferahlatır.

 

İnsan dua ile ferahlar.

Feyzi Halıcı’nın “Dua” şiirinin bir kıtası şöyledir.

Bir uhrevi his var mı ki dünyada
Bulunsun tadı bir ulvi duada
Ne güzel Allahı getirmek, yâda
Mavi gecelerin seher vaktinde…

Duanın tadını bilmeyen duaya laf söyleme hadsizliğini gösterir.Sıkıntılı bir zaman olsun yahut olmasın Allah’a sığınacağız ve O’ndan isteyeceğiz.Ucuz pozitivist zırvalıklarla dine ve inanca karşı güya mantıklı şekilde söylenmeye kalkan sözler aklın ve nefsin kibrinden başka bir şey değildir.Bilim en aciz şeydir.Kuvvet ve Kudret sahibi olan ise Allah’tır.

 

Sığınmada bir ferahlamadır.

Merhum Cahit Zarifoğlu Bey’de şöyle diyordu.

Allahım
Peygamber efendimiz
Hangi şerlerden sığındıysa sana
Upuzak tut benden de onları

Allahım
Yol boyunca
Tarih boyunca
Başıboş bırakma bizi

Peygamber Efendimiz Allah’a şöyle sığınırdı “Allah’ım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzâm  illetinden ve (her türlü) kötü hastalıklardan sana sığınırım.”

 

Ölümden sonraya inanmakta ferahlatır.

Koca Yunus ise bize her daim şiirleriyle öğüt vermektedir ve bugünde veriyor.

“Ölümden ne korkarsın , korkma ebedi varsın “ diyor. Korkmamak için inanmak gerekiyor sonra Allaha sığınmak gerekiyor çünkü biz O’nun rahmetine muhtacız.

Sabır insanı sıkmaz sabırda ferahlatır.

Necip Fazıl Kısakürek ise ;

Sabır, incecik sırat;
Murat içinde murat.
Sabır Hakk’a tevekkül.
Sabır Hakk’a itimat.

Allah’a tevekkül edeceğiz çünkü bu salgınla gelen , hastalıklar , ölümler , ekonomik zorluklar , sıkıntı ve belalar ancak Allah’a tevekkül etmekle yani sabırla geçer.Allah’a tevekkülümüz yok mu ? haşa var.Allah’a itimadımız yok mu ? haşa var.

Ümitte ferahlatır.

Genç yaşta vefat eden arkadaşımın babası Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden şair Zemçi Çetinkaya’da bir şiirinde,

Bahar gelir bahar elbet
Mamur olur bu har elbet
Gece nice karanlıksa
Akıbeti nehar elbet

Nehar günün ışıması demektir bu bahar başlangıcında bu sıkıntılar geldi ama sonu inşallah hayır olacaktır çünkü gönlümüzü ferah tutmak durumundayız.Çünki ümitsizlik yoktur.

Gönlümüzü kalbimizi ferahlatacak şeyler yapmak durumundayız.

Evet bu günleri sekinet içinde bulunursak daha kolay atlatırız.Güzel şeyler okumalıyız güzel şeyler duymalıyız.

Onun için Hayati İnanç Bey “ Güzel söz kalbe şifadır “ diyor. Yazımız şifayab olsun strese iyi gelsin.Siz yinede tasavvufi eserleri bir okuyun mutasavvıfları bir araştırın. Gönlünüz bir ferahlasın bir Kuddusi Baba Divanı, bir Salih Baba Divanı iyi gelir. 27.03.2020

 

Mehmet Emin Başalp

 

 

Zaman Ne Gösterecek

hilal

Yeni tip korona virüsü nedeniyle alınan tedbirler kapsamında hayatımızda değişiklikler oluyor.Tabii burada işin acı tarafı bu hastalıktan vefat edenlerin sayıları açıklanması, başta aileleri olmak üzere herkese başsağlığı diliyorum.Şu an hastanelerde tedavi olanlara Allah en kısa zamanda şifalar versin.Sağlık personelimize ve tüm destek sağlayıcılara Allah güç kuvvet versin.

Salgın hastalık sebebiyle kısa sürede önceden görmemiş olduğumuz bir çok şeyi gördüğümüz gibi yaşamaya da başladık.

Çin’de ki salgının İran’a sıçramasıyla artık tehlikenin geldiği seziliyordu ve karantina ifadeleri duyuldukça hukukçu olmama rağmen hiç okumadığım Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nu okumuştum. Dili biraz ağır olan bu kanun ile esasında pekte kolay bir süreç geçmeyeceği açıktı ve anlaşılır bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkması gerektiğini Facebook’ta yazmıştım.Nitekim günlerdir bir çok genelge çıkmakta.

Tabii bu günlerde daha sonra örneklere girecek bir çok uygulamaya, dini ve hukuki içtihada sebebiyet verdi.

Gördüğüm kadarıyla bazılarını paylaşacağım.

Mescid-i Haram’da hastalık tehlikesiyle tavafın durduğunu gördük.

Camilerde cemaatle namaza kılınmasına ara verildiğini gördük , Cuma namazı kılınmayacak hallere salgın hastalık tehlikesi de etkilendi. Genelde ilmihal kitaplarına bakıldığında kişinin kendi hasta olma durumu örnek verildiği halde salgın tehlikesi veya salgın korkusu gibi açıkça bir sebep yazmıyordu.Hatta latife olsun diye ülkemizde Cuma namazı için sıkça tartışılan ve kabak tadı veren tartışmaya binaen Türkiye “ Dar’ül Tedbirdir “  dedim.

Havalar gerçi soğuk gitmekle beraber açık havada namaz kılınıp kılınamayacağı veya camilerimizi artık bu tip tehditlere karşı dizayn etme öneri ve çalışmaları ilerde artabilir , camilere bodrum kat ilave etmek yerine teras katları inşa edebilseydik belki farklı uygulamalar görülebilirdi.

Salgın hastalık nedeniyle vefat halinde yıkama , kefenleme ve defin yönünde de tedbirli davranılacağı şeklinde normal zamanda istisnai özellik taşıyan fetvalar daha bilinir hale geldi.

Salgın hastalık tehlikesi sebebiyle yaklaşan ramazan ayında kimler oruç tutmalı kimler tutmamalı tartışması ile bayram ziyaretleri vb tartışmalı olacak gibi Allah’tan teravih namazı evlerde kılınabilmektedir.

Haccın bu sene ifa edilip edilmeyeceği de belirsiz bir konu olup bu sene için herhalde diğer ülkelerden ve Suudi Arabistan vatandaşlarından hacı kabul edilemeyebilir.Tedbirli şekilde Arafat’ta ve Mescid-i Haram’da az sayıda izinli kişi hac farizasını yerine getirebilir böyle bir ihtimal hayli yüksek görünüyor.

Sosyal anlamda kültürümüzde dini örfi nitelik taşıyan uygulamalarda sekteye uğradı.Bunların başında toplu şekilde kandil gecelerinin ihyası idi fakat oda tedbirler gereği icra edilemedi.

Dini konuşmalar ve bilgilendirmeler dijital platformlar kullanılmak üzere devam ettirilmeye çalışılıyor.

Tasavvufi grupların topluca icra ettikleri kendilerine has zikir ve ayinleri de bu süreçte son buldu.Tefekkür , dua , tevbe ve istiğfara bireysel şekilde devam edilmesi tavsiye ediliyor hatta ben bu süreci “Uzlet Ya Hu “ diye isimlendirdim.

Yahya Kemal Beyatlı Düşünce adlı şiirinde “ Ülfet belalı şey ,fakat uzlet sıkıntılı “ der.Şu dönemde hem ülfet hem uzlet sıkıntılı oluyor, ülfet hastalıktan uzlet bilinçsizlik ve alışkanlıklarımızdan.

Uzlet ihtiyari değil zorunlu olunca bu uzletimizi hayra ve ruhi gelişime dönüştürmek zorundayız.Çünkü manevi durumumuz güçlü olmadan bedenimiz güçlü olamaz.Uzlet zamanı bilhassa duaya önem vermek gerekir.Kur’an-ı Kerim’i , Hadis-i Şerifler’i , Şifa-i Şerif’i devamlı okuyalım.Uzletin faydası şudur insan günahtan uzak durur.

Çoğumuz diyebilir ki zina etmiyoruz , içkimiz yok , faiz yemeyiz vb tamam öyledir lakin eğlence ve boş zamanla vakit geçiriyorduk.Bugün her türlü sinemasından , kafeteryalara her türlü mekan kapalı maç dahi izlenmiyor o zaman evlerde de aralıksız film ,dizi ve müzik dinlemeyle Müslümanlar  vaktini geçiremez , evde de dursak bunlar makul ölçüde olmalıdır.Gerçekten bu süre bir fırsattır , ibadet için , tefekkür için , okuma için. Gelin biraz kendimizi dinleyelim.

Bu konuyu burada bırakarak hukuki içtihatlara gelirsek duruşmaların tarafların mazeretli sayılarak ertelenmesine karar verildi böyle bir şeyi meslek hayatımda ben ilk defa gördüm sanırım 99 depreminde bu tür bir ertelemeler olmuştur diye hatırlıyorum.

Ayrıca İcra takipleri de bir süreliğine ertelendi. Bu ertelemeler ile oluşacak bir çok hukuki durum ve örnek olacak.Mesela bu süreçte ölenlerin alacağından tut , mal kaçırmalar vb gibi.

Salgın tehlikesi nedeniyle iş sözleşmesinin feshi , hastalık nedeniyle ölenler iş kazası mı , salgın nedeniyle işi bozulanlar açısından bunlar mücbir sebep mi ? gibi gibi gibi

Bu süreçte ülke geneli adli süreler in işlemesinin duracağını düşünüyorum.Böyle bir durum hukuk kitaplarında örnek olarak bile yoktu çıkarsa görmüş olacağız hatta geçmişe yönelik bile olacağı söyleniyor.

Ayrıca infaz yasasında da değişiklikle cezaevlerinden tahliyeler olacak bakalım bunların sonuçları da ilerleyen süreçlerde göreceğiz.

Bir başka konu sosyal yaşam , parklar kapatıldı , toplu yapılan hiçbir faaliyet yok , sokaklar boş, gezen insanlar ise sokakta maskeyle geziyor , 65 yaşın üstündekilerin sokağa çıkması yasak ama ülkede kimi mizahi kimi trajikomik vakalar yaşanıyor.Gerçekten de kim derdi Çin’de yarasa yiyen birinin bulaştırdığı virüs bizim yaşlımızın parktaki bankını söktürecek diye.

Spor salonları kapalı evlerde spor yapmaya çalışan kişiler var.Evde ekmek yapmaya çalışan kişiler var.Kuaförler kapalı olduğundan son yıllarda artan sakal koyma sonucu sakallarını kesecek insanlar var yahut evde traş olmayı deneyecekler.Mesela ben bu süreçte evde traş makinem olmadığı için sakalımı kestim.

Bu süreçte tek yapılan alışveriş marketlerden gıda gibi duruyor markete gittiğimde kendimi bunalmış şekilde tedirgin tedirgin gezerken buldum bu acayip bir halet-i ruhiye insan korka korka yaptığı işlerden hep distopik filmler izlerken yaşadığı duyguları yaşıyor.

İnsanlarda kaygı ve korkunun artması ile psikolojik vakalarda da artış yaşanabilir.Tabii insanların sosyal hayattan çekilmesi ile suç azalmış olabilir , toplumsal çekişme kavga gürültü azaldı.Toplumda belli bir dinginlik ve nezaket artışı gözlemleniyor.

Yaşlı ve evden çıkamayanlar için gönüllü destek toplumda duyarlılığın  artması açısından sevindirici.Bu salgından sonra ben evlilik oranlarının artacağı , boşanmaların azalacağı , nüfus artışının yaşanacağı , insanların daha fazla çocuk sahibi olması gerektiği gibi düşünceler içinde olacağını düşünüyorum.Bunlar hangi oranlarda olur istatistiki veriler ortaya koyacak.

Tabii bu evde kalma ile dijital yayınlara rağbet arttı , sosyal medyadan kaçmamız gereken diyen insanlar yeniden sosyal medyaya sardı.Bu sistemler üzerinden , yayın , seminer , konser vb arttı.Tabii ki Whatsaap grupları belki tarihinin en yoğun dönemini yaşıyor analizin binlercesi var dünkü dahi unutuluyor yenisi piyasaya düşüyor hızlıca tüketiliyor.

Bu süreçte oldukça önemli iddialar bu gruplarda yazılıp çiziliyor , sosyal medyada dolaşıyor.Tamam dünyayı dizayn etmek isteyen küresel güçler olabilir , insanlara biyolojik savaşlar yapılabilir ama bunların yeri bizlerin whatsaap grupları değil herhalde daha etkili yetkili kişiler bu iddiaları ciddiye almalı.

Hayatımda bir kere bile mikroskoptan bakmayan bir insan olarak mutasyondan tut virüs bilmemnesine kadar konuşamam ama konuşuyoruz bu şekilde bir çok insan görüyoruz bu bilgileri ben doğru yanlış olarak  değerlendiremem tabii ki ciddi uzman ve hekimlere güvenmekten başka çaremiz yok.

Zaman ne gösterecek bilinmez. Atalarımız der ki Allah beterinden saklasın. Haa onun için bugün sabah kalktık , işe geldik , evde yiyeceğimiz var mı , hasta değil miyiz ,Allah’a sonsuz şükredelim.Şu an nimet içerisindeyiz demektir. Fazlaca tedirgin olmanın , korkmanın , ümitsizliğe düşmenin inancımızda yeri yoktur. Beterin beteri vardır dedikleri gibi Allah kaldıramayacağımız yükler yüklemesin ağır imtihanlarla imtihan etmesin.Şükreden , teslim olan kullardan olalım , şikayetçi olmayalım , lanet okumayalım , kahretmeyelim.

Sahâbeden Abdullah bin Abbâs (r.a.) anlatıyor:  Bir gün Peygamber (s.a.v.)’in terkisinde bulunuyordum. O zaman henüz on yaşındaydım. Bana şunları söyledi:

 

“Delikanlı¸ gel sana bazı güzel sözler öğreteyim. ‘Allah’ın emirlerini gözet ki¸ Allah da seni gözetip korusun. Allah’ı hatırından çıkarma ki¸ O’nu her muhtaç olduğunda karşında göresin. Bir şey isteyeceksen¸ sadece Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen¸ yalnızca Allah’tan dile. Şunu iyi bil ki¸ bütün insanlar sana faydalı olmak için bir araya gelseler¸ sana Allah’ın takdir ettiğinden başka bir fayda veremezler. Yine bütün insanlar sana zarar vermek için toplansalar¸ sana Allah’ın takdir ettiğinden başka zarar veremezler. Çünkü kaderi yazan kalemler kaldırılmış¸ sahîfelerin mürekkebi kurumuştur. Yani varlık kanunlarını belirleyen ilâhî kurallar ezelden belirlenmiş ve değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir.

 

Allah yar ve yardımcımız olsun.Fiili dua tedbirlerimiz ve dualarımız ile bu süreçte gelip geçecek inşaallah inancım odur ki müslümanların lehine dünyada gelişmeler olacak ben öyle inanıyorum.23.03.2020

Mehmet Emin Başalp

 

DUA VE TEDBİR GÜNLERİ

dua resmi

Değerli Okuyucular herkesin malumu olduğu şeyleri paylaşacağım ama yeniden hatırlamak gerekir . Korona virüsü kaynaklı hastalıklar nedeniyle  fiili dualarımız yani aldığımız tedbirler yanında Cenab-ı Allah’a yalvarmaya gayret edeceğiz ve Kuran okumayı , Hadis-i şerif okumayı ,dua , evrad ve ezkarı ihmal etmeyeceğiz.

Dua müminin silahıdır.

Kuran-ı Kerim’i mutlaka okuyacağız , Hadis-i Şerifleri okuyacağız , Fatiha suresini ,Yasin Suresini okuyacağız.Okumayı bilmiyorsak dinleyip amin diyeceğiz.Şu mübarek günler duaların çokça makbul olduğu günlerdir.

Dualarımızı Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimizin dualarından seçmeliyiz.Pek çok dua bulunmakta olup teberrüken bazılarını belirteceğim.

Hud Suresi 47.Ayet-i Kerim’de “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” buyurulmuştur.

Kehf Suresi 10.Ayet-i Kerime’de “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.” buyurulmuştur.

Enbiya Suresi 87.Ayet-i Kerim’e de Yunus Aleyhisselam’ın balığın karnında kalınca yalvardığı dua herkesçe malumdur. Mealen “Senden başka hiçbir ilâh yoktur, seni (noksanlıklardan) tenzih ederim, doğrusu ben (bu hareketimle) kendine zulmedenlerden oldum.”   Bu duanın orjinalini yani “ Lailahe İlla ente sübhaneke inni küntü minezzalimin “  bugünlerde devamlı tekrar edelim , okuyalım.

Bugünlerde yine herkesin ezberinde olan “ Hasbiyallahu Lailahe İllahu aleyhe tevekkeltü ve Hüve Rabbül arşil azim “ duasını mealen “Allah bana yeter, O’ndan başka ilâh yoktur, O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın Rabbidir.”  duasını çokça okuyalım.

Bu süreçte kaynak eser olarak İmam Nevevi Hazretler’nin “El Ezkar” adlı Peygamberimizin dilinden dualar ve zikirlerin yer aldığı kitabı okunabilir.

Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi’nin derlediği Evrad-ı Şerif ve Server Yayınlarından çıkan yeni versiyonu Dua kitabıda okunabilir.İçerisinde Ayet ve sahih Hadislerin yer aldığı kitap okuma kolaylığı da içermektedir.

Yine Mahmud Sami Ramazanoğlu Hocaefendi’nin Dualar ve Zikirler kitabı okunabilir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dualar kitabı okunabilir.

Bu süreçte sahih olmayan kitaplara ve asılsız eserlere ve sosyal medyada sıkça rastlanılan asılsız bilgilere ilgi gösterilmemelidir.Duaların kaynağının Ayet-i Kerime’ler ve Hadis-i Şerif’ler olmasına gayret edilmelidir.Onun harici İslam dünyasında otorite kabul edilen alimlerin ve herkesçe kabul edilen veli kulların tavsiyelerine uyulur.

İslam dünyasında bir gelenek vardır.İslam dünyasının çok ünlü bir kitabı olan Kadı İyaz tarafından kaleme alınan ve Şifa-ı Şerif olarak bilinen Hadis-i Şerif’leri içeren ve Peygamberimize muhabbete vesile olması için yazılan kitapta hastalık , salgın hastalık , savaş tehlikesi gibi zamanlarda İslam dünyasının her yerinde devamlı okunur. Çok faydaları olduğu alimlerce ifade edilmektedir. Yine bu günlerde ehil bir Hadis alimi Prof.Dr.Yaşar Kandemir’in tercüme ettiği Şifa-ı Şerif’te her gün mümkün mertebe okunmalıdır.

Duaya sığınacağız.Duayı sadece bela ve musibetler için değil tüm insanların hidayeti için yapacağız.Manevi hastalıklarımız için yapacağız.Ahir ve akıbetimiz yapacağız.Esas yurdumuz ahirettir.Bu dünya bir imtihan ve hazırlanma yeridir.Allah’tan kolaylık isteyeceğiz , iman kuvveti isteyeceğiz.Allah dualarımızı kabul etsin , Allah bizlere merhamet etsin.Allah bizleri imandan ayırmasın çünkü dönüş ancak O’nadır.20.03.2020

 

Mehmet Emin Başalp

 

Hastalıklar , Yaşanmışlıklar , Kayıtlar

virüsCorona virüsü ile ilgili ilk haberler çıktığında Çin taraflarından çıkacak hastalıklarda tedirgin olmamak gerektiğini söylemiştim ama yayılan bir hastalık oldu.Gerçi virüs dünyaya yayılsa da sert tedbirler alan Çin bunca nüfusuna rağmen hastalığı önleme konusunda başarılı sayılabilir.

Tabii bu sefer hastalık , gelişmişlikleriyle övünen ama hastalık tarihleri de hayli korkunç olan Avrupa’ya sıçradı.Avrupa ve hastalık denilince işin içine geçmişin kayıtları girer ,  edebiyat girer , sinema girer çünkü genelde bu tip şeyleri duydukça kafamızda canlanan bunlardır.

Tabii Türk Edebiyatında da hastalık konusu hayli işlenmiştir. Belki yazımız biraz oradan biraz buradan olacak ama hafızamda yer alan konuları yazıya geçireceğim , özel bir araştırma yapacak konumda maalesef değiliz.

Konuya geçmeden evvela hastalık denilince Kuran-ı Kerim’de Eyyub Aleyhisselam akla gelir.Detaylı kıssalar vardır ama Kuran-ı Kerim’de onun hastalık ve diğer yaşadığı musibetlere sabredenlerden olduğu vurgulanır ve nihayetinde Rabbimiz Eyyub’a şifa vermiştir.

Biz şifanın Allah’tan olduğuna inanırız. Ayeti Kerimede de “ Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur “  buyrulmaktadır.  Bizim medeniyetimiz şifa medeniyetidir , hasta ve hastalıktan korku türeten , ilahi ceza olarak gören bir medeniyet değildir.

Hastalık denilince tabii yaşça bizden büyüklerin daha fazla tecrübesinin olacağı muhakkaktır.Tedavi imkanlarının bu kadar olmadığı dönemlerde veremden ölenler , sıtma nöbeti geçirenler sıklıkla nesilden nesile  aktarılır.Aile geçmişlerine meraklı olanlar açısından az çok bunlara benzer vakalar vardır.Savaş ve askerlik zamanlarında yaygın bit salgınları da vardır.gerçi bu tecrübeyi onlarda kısa bir gözlemle panik olmamaları şeklinde gördük.

Rahmetli anneannem büyük dedelerinden veli olarak  bilinen birinin  orduda bit salgını vesilesiyle duaya çağrıldığı ve duası sonrası bitlerin bir çaputa toplandığını bu şekilde bir kerametinin izhar olduğunu anlatırdı.

Dedemle memleketimiz Doğanbey mezarlığını gezerken dedesinin mezarının etrafını gösterirdi ve gerçekten orada bulunanların vefat tarihleri 1938 yılıydı , o yıllarda galiba köyümüzde bir salgın hastalık olmuş ve günde üç dört mezar kazdıkları oluyormuş diye anlatmıştı.

Yine dedemin dayısının oğlu ile ilgili verem rahatsızlığı nedeniyle Heybeliada Sanatoryumu’na yatırıldığı ve orada genç yaşta vefat ettiği , acı ve ağrıdan duramadığı şeklinde hatıraları vardı.

Bu tarz şeylere meraklı olduğum için bu anekdotları tutmayı severim. İşte kendi kısa tarihimizde bile verem , sıtma , bit , kolera gibi salgın hastalıklardan vefat edenlerin olduğuna dair hikayeler mutlaka vardır.İnsanoğlu bulaşıcı hastalıklarla her dönem karşılaşıyor ve belki hayatlarında acı izler bırakarak bu hastalıklarda bir şekilde gelip geçiyordu.

Bu hastalıklar destanlara , ağıtlara , şiirlere , türkülere , masallara bizde yansımış olup batı edebiyatında da roman , tiyatro ve daha sonra sinemaya yansıdı.

Mesela bir Konya türküsünde ;

“Eczanenin şişeleri parlıyor
Cerrah da gelmiş yarelerim bağlıyor
Garip anam baş ucumda ağlıyor

Söyle doktor söyle ölecek miyim
Ölmeden sılamı görecek miyim “ şeklindeki mısralar hayli hüzünlüdür.

Yine Meşhur şairlerimizden Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları adlı şiirinde ;

“garibim namıma kerem diyorlar
aslımı el almış harem diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış‘ım ben “ diye biri han duvarlarına not yazıyordu.

Vak’a Halkalı Zira: at Mektebi’ nde geçmişti”

– Bence Doktor, onu siz soyarak dinleyiniz;
Hastalık çünkü değil öyle ehemmiyetsiz.
Sade bir nezle-i sadriyyemi illet? Nerede?
Çocuğun hali fenalaştı son günlerde,
Ameliyata çıkarken sınıf on gün evvel,
Bu da gelmez mi? Dedim ‘Kim dedi, oğlum sana gel?
Nöbet üstünde adam kaçmalı yorgunluktan;
Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.’ şeklinde başlayan oldukça güçlü tasvirlerle bezeli Mehmet Akif Ersoy’un Hasta şiiri.

Reşat Nuri Güntekin’in , Refik Halid Karay’ın yazılarında hastalık , sefalet , karantina gibi çokça yazı bulursunuz.Gerçi hastalık denilince bu konuda zirve yazılar herhalde Peyami Safa’ya aittir. Yine dünya edebiyatında da Dostoyevski başı çeker.Kan kusan verem hastalarından ağır melankoliden dolayı bu tarz kitapları okumayan kişiler bile vardır.

Hangi kitabıydı hatırlayamadım ama Memduh Şevket Esendal’ındı galiba , vapurda kamara çok kalabalık olunca üç işret meraklısı kamarada hapşırmaya başlıyorlar sonra herkes çıkıyor kapıya İspanyol gribi vardır yazıyorlar içerde üçü yolculuk boyunca içiyorlar yahu bu memleket ne safmış demek Enver , Talat ve Cemal bu halkı ne kolay kandırmış diye de konuşuyorlar , İspanyol gribi gibi dünyada çok can almış bir konunun edebiyatımızda bir yansıması hatırımda kalmıştı.

Velhasıl Üçüncü Murad hasta yatağında “Bimarım ( hastayım ) Ey ecel bu gece bekle yanım al , derdim ziyade olmadan ey yar canım al “ şarkısını söyletirken vefat ediyordu.

Dünya tarihinde ise veba sanırım hem öldürücülüğü hem de bulaşıcılığı konusunda korkulan bir hastalık olmuştur.

Geçen yaz kabrini ziyaret ettiğim önemli İslam alimlerinden İmam Birgivi veba salgını ile vefat etmişti. Yine o yıllara yakın tarihlerde vefat eden türbesinin kapısında o ünlü “ Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge , Ne açar kimse kapum bad-ı sabadan gayrı “ yazan ünlü divan şairi Fuzuli’de bir veba salgınında ölmüştü. Veba ve karantina denilince ise Hz.Ömer Efendimiz’in Şam’da bulunan veba salgını nedeniyle şehre girmediği ve geri döndüğü , Ey Ömer Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun diyenlere , Allah’ın kaderinden  yine Allah’ın kaderine kaçıyorum sözünü pek çoğumuzun aklına gelir.

Fakat veba denilince Avrupa’da kara ölüm olarak anılan veba salgını akla gelir.Kilise otoritesini de sarsan bu veba salgını hastalığı günahkar kullar için ceza olarak yorumlayan kilisenin hastalığın herkese bulaşması ile  bazı şeyleri açıklamakta yetersiz kalmasıydı.O dönemde de veba Avrupa’yı yine pislikleri nedeniyle daha fazla etkiliyordu.Bu veba konusunda ilginç sahneler yine ünlü yönetmen İngmar Bergman’ın Yedinci Mühür filminde görülebilir.

Türk sinemasında ise her üzülenin ve acı çekenin kısa sürede mendile ağzından kan gelmesiyle görülen hastalığı veremdi.Bir süre sonra bu husus alaya alınmaya başlayınca hastalık hususu gündemden düşmüştü fakat yakın zamanda Yılmaz Erdoğan’ın Kelebeğin Rüyası adlı film veremli iki şairimizi beyaz perdeye aktarmıştı.

Kültürümüzde evliya menakıplarında da hastalara yardım konusu yer alır bilhassa bulaşıcı bir hastalık olan cüzamlılara yardım eden tekkeler vardır.Yine Nakşi büyüklerinden Ubeydullah Ahrar Hazretleri’nin hastalara yardım etmekle bu makama erdiği ifade edilir.

Korona virüsünün yaşandığı şu günlerde ise geçmişten farklı olarak iletişim çağının en ileri olduğu zamanları yaşıyoruz.İnternet vasıtasıyla dünyanın öbür ucunda olan bilgiler doğru yanlış hızlı şekilde yayılabiliyor.

Hastalık nedeniyle panik üretilebildiği kadar mizahta üretiliyor. Whatsaap gruplarında insanlar bir çok konuyu hatta bilmedikleri halde detaylarıyla değerlendirebiliyor. Twitter ve facebook gibi sosyal medya mecraları artık corona virüsü kaynaklı yazılar ile dolu ve artık modern dünyanın kayıtları da buralar.

Tabii ki , Kabe’nin tedbir nedeniyle tavafa kapatılması ve boş hali bir anda beni de hüzne sevketmişti fakat gerekli bir durumdu. Esasında ibret nedeniyle hüzünlenmiştik Allah elimizden imkanları aldığında bazı hadiseler daha acı şekilde yaşanır.

Bugünde Türkiye’de camilerde cemaatle namaz kılınmasına ve Cuma namazı kılınmasına tedbir gereği ara verildi.Buda doğru bir karar ama insan hayatında bu tip şeyleri yaşadığında karmakarışık bir halet-i ruhiyeye sahip oluyor ve sarsılıyor.

Bazı işletmeler geçici olarak kapanıyor mesela bir süredir gitmediğim spor salonu da geçici olarak kapandı mesela bu bizi artık evde ve açık havada spor yapmaya yöneltecek , yaşam tarzlarımızı değiştirmek durumunda kalacağız.

Sultan Abdülhamit dönemine redingot devri denirdi o giysinin yaygın olmasına bende bu siyasi döneme nargile devri diyordum ama sanırım oda bir süre uzak durulacak bir alışkanlık olacak.

Duruşmalar erteleniyor. Umuma açık işletmeler geçici olarak kapatılıyor.Sokakta maskeli kişiler görebiliyoruz. El yıkayan insan sayısının arttığı gözlemleniyor. Odalarımız kolonya kokuyor.

Esnaf ve tüccar ticaretin etkilenmesinden tedirgin oluyor.Bir çok değişiklik ve tedbir kiminin farkındayız kiminin değiliz , Allah ahir ve akıbetimizi hayretsin.

Tüm bu tedbirler inşaallah geçici olsun , hastalığın yayılması bir an önce dursun ve insanlarımız güvenle yaşamaya devam etsin ,işlerine gitsinler ve topluca ibadet edebilsinler.Çünkü bizim medeniyetimizde bu işler için ” Bu da geçer Ya Hu ” deriz.

Allah herkese sağlık ve sıhhat versin.

Kanuni Sultan Süleyman’ın o ünlü beyti ile yazıma son vereyim.

Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

 

Mehmet Emin Başalp 16.03.2020

 

 

 

İNTİFA HAKKI SAHİBİ AKARYAKIT İSTASYONLARINDA EMLAK VERGİSİ HANGİ TARAFÇA ÖDENİR ?

Akaryakıt istasyonları ile akaryakıt dağıtım şirketleri arasında intifa hakkı tesis edilmesi , ilgili sektörde sık karşılaşılan bir durumdur.Rekabet Kurulu tarafından 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ile intifa hakkı süresinin beş yıl olabileceği belirtmiştir. Bu karar sonucu artık intifa hakkı akaryakıt sektöründe beş yıl olarak uygulanmakta olup bu intifa hakkı süreleri kısalttığından daha fazla yeni işlem ve değişikliğe sebebiyet vermiştir.Yeni durum nedeniyle de bazı ekonomik külfetler konusunda intifa hakkı sahibi veya alan tarafından çeşitli hukuki yollara başvurulmaktadır.Bu başvurulardan biri de intifa hakkı süresi bittiğinde intifa hakkı sahibinin emlak vergisi ödemeye devam edip etmeyeceği hususudur.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 794.maddesi ve devamı maddelerinde intifa hakkı düzenlenmiş olup hak sahibine konusunda tam yararlanma yetkisi veren bir hak olup taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile kurulmaktadır. Akaryakıt sektöründeki intifa hakkı kökeni itibariyle sözleşme ile kurulan intifa hakkı grubunda olup  tapu kütüğü siciline tescil şarttır.

1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 3.maddesi ise “Bina Vergisini, binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenler öder. “  şeklindedir. Dolayısıyla Emlak Vergisi mükellefiyeti intifa hakkı sahipliği varsa intifa hakkı sahibi tarafından ödenecektir.

Akaryakıt dağıtım şirketine ait intifa hakkı süresi beş yıl geçmekle süresi dolmakla birlikte tapu kütüğünden terkin edilmemiş ise Emlak Vergisi hangi tarafça ödenecektir ?

Burada akaryakıt istasyonları tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 796.maddesi öne sürülmekte ve sürenin dolması ile intifa hakkının sona ereceği iddia edilmektedir.Oysa madde metninde “Sürenin dolması veya hak sahibinin vazgeçmesi ya da ölümü gibi diğer sona erme sebepleri, taşınmazlarda malike terkini isteme yetkisi verir.” şeklinde olup sürenin sona ermesi maddenin ilk fıkrasında belirtilen kendiliğinden sona erme sebeplerinden olmayıp malike terkini isteme yetkisi vermektedir.Terkin işlemi de Harçlar Kanunu’nda gerekli harçlar ödenmek suretiyle tapu kütüğünden ya malik ya da karşılıklı tarafların muvafakati ile gerçekleştirilir.Taraflar arasında uyuşmazlık olması halinde ise bu uyuşmazlığın giderilmesi için taraflar yargı yoluna başvurulabilir.

Süresi dolan intifa hakkı sahibinin belediyelerce tahsil edilen Emlak Vergisi’nin mükellefi olmadıkları itirazları ise belediyelerce ilgili hükümler nedeniyle kabul edilmemelidir. Belediyeler bir kamu kurumu olup intifa hakkının devam edip etmediğini sözleşme süresine göre değerlendiremeyecek olup intifa hakkının tapu kütüğünde devam edip etmemesine göre işlem yapabileceklerdir.Çünkü ancak malike terkin isteme yetkisi veren süre dolumu durumunu belediyeler re’sen süre dolumu ile intifa hakkı sona ermiş ve tüm sonuçlarıyla ortadan kalkmış gibi değerlendiremez.Bu tek taraflı bir değerlendirmeye sebebiyet verecek olup idare hukukunun genel ilkeleriyle de bağdaşmaz.

Bu hususta Konya 1.Vergi Mahkemesi’nin 2016/216 Esas ve 2016/981 Karar sayılı kararını belirtmem gerekir karar çoğunluk oyu ile verilmiş olup ayrıca istinaf incelemesinden de oy çokluğu ile  geçmiş ve kesinleşmiştir.İlgili karar da özet olarak terkin edilmeyen intifa hakkı nedeniyle emlak vergisinin akaryakıt dağıtım şirketi tarafından ödeneceği belirtilmek suretiyle dava reddedilmiştir.Gerekçede koyulaştırılarak da yazılan yani vurgulanan “Sürenin dolması veya hak sahibinin vazgeçmesi ya da ölümü gibi diğer sona erme sebepleri, taşınmazlarda malike terkini isteme yetkisi verir “   Türk Medeni Kanunu’nun hükmü olup intifa hakkının devam edip etmediği konusunda tapu sicil müdürlüğünden gelen yazıya itibar edilmiştir. Tescilin terkin ile intifa hakkının ortadan kalkacağının belirtilerek tapu kayıtlarında intifa hakkı sahibi olarak gözüken tarafın mükellefiyetinin devam ettiği ve belediyece verginin tahsili için yapılan işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek dava reddedilmiştir. Azlık oyu ise intifa hakkının sürenin dolması ile mi sona ereceği yoksa terkin ile mi sona ereceği uyuşmazlığın özünü oluşturduğunu belirterek sürenin dolması ile intifa hakkının sona erdiğini belirterek çoğunluk oyuna katılmamıştır.

Azlık oyunda kanaatimce de isabetsizlik olup tapu sicilinden terkinin gerçekleşmesi  gerekmektedir yoksa sözleşmeye dayalı intifa haklarında sözleşmelerin feshi ile de intifa hakkı ortadan kalkmamakta terkin ile sicilden kaldırılmaktadır veya tek taraflı fesih halinde ancak mahkeme kararı ile ortadan kalkmaktadır.Bu süreçlerde terkinin varlığı gerekirken süre dolumu ile de terkinin gerekeceği çok açıktır.Yoksa hak sahipliği konusunun varlığı veya devamının tespiti için yargı kararı gerekebilir yargıdan beklenebilecek bu sonuca da idarelerin tek başın idare hukuku genel ilkeleri çerçevesinde başta eşitlik ve kanunilik olmak üzere karar veremeyeceği açıktır. 20.02.2020

 

Av.Mehmet Emin BAŞALP